Kurban Bayramı, diğer bayramlardan farklıdır. Allah için vermek esasına dayandığından mıdır, kurbiyet maksatlı olduğundan mıdır, yakınlaşma bahsinden midir, işin içinde 'kurban' olduğundan mıdır, bu hadise Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail'e hasılı kelam bir baba-oğulun hasretine dayandığından mıdır bilinmez, eskileri de hatırlarız, burnumuzun direği sızlar. Kurban bayramında sanki ruhlar aleminin de bayramıdır, kabristanlarda çiçek açar...
Bizler en neşeli günlerimizde bile hüzün gölgesini yüreklerinde yaşayan bir toplumun çocuklarıyız. Kurban Bayramı'nda Ehlibeyt'i yad etmek de bizdeki eski adetlerdendir bu yüzden. Kur'anda Zibhi Azim olarak geçen ve Hz. İsmail'in kurban edilişiyle ilişkilendirilen mana, bizim Ehlibeyt sevgisiyle dolup taşan edebiyatımızda Hz. Hüseyin için de genişletilerek söylenir. Özellikle Şairlerin Şahı Fuzuli'nin edebiyatında İsmail/Hüseyin benzeşimi adeta aynanın iki yönü gibi dile getirilir.
Kurban, bir göz kamaşmasıdır. Çünkü makamı güneşlerin de üstündedir. Şehadetin ve şehitlerin de kurbiyet yani yakınlık seviyesinde Cenabı Allah'a en yakın derecede olmalarından, onlara da Allah yolunun kurbanları nazarıyla bakılır, hürmet edilir, şehitlerin parıltısı da göz kamaştırıcıdır...
Kurban Bayramı, tüm bu çağrıştırdığı büyük olayları da içererek sevinç, hüzün, huzur ve teslimiyeti geçişli ve içli dışlı içinde barındıran büyük bir bilinçlenme takvimidir... İki gurbetler olarak; İnsanın ve Dünyanın, Cenabı Hakka nazaran hem uzaklığı hem de yakınlığı paradoksal biçimde Kurban Bayramının içindedir. Antik felsefecilerin sıkça tekrar ettiği şekliyle uzaklığı ve yakınlığı aynı anda içinde barındıran düzeyde, sonsuzluk vardır. Buradan yola çıkarak; kurban ile sonsuzluk arasında, hatta ölümden sonraki diriliş arasında çok sıkı bağ vardır diye düşünebiliriz... Kurban, Allah rızası için adanır ve bizlere he adanmışlığı hem de ahireti, yani sonrasını hissettirir...
Kurban bayramının bu ruhlarla dolu perdesini kaldırdığımızda, Hz. Fatıma'nın hatırasıyla karşılaşmamak elde değil. Çünkü o, alemlere rahmet olarak gönderilmiş son peygamberin kızı olarak babasının en yakını, onu en çok seven ve onun için en çok ağlayandı. Fatıma'nın sevgisi, bizi Hz. Peygamber Efendimize yaklaştırır ve oraya vasıl olan ise Allah'ı sevmenin edeplerine ve hakikatlerine yollar bulur...
Kurban, şefaat ümididir, inayet ümididir, af ve kabul ümididir...
Şairlerin Şahı Fuzuli divanında, Hz. Fatıma'nın eşi Hz. Ali'den son demlerinde hokkasını ve kalemini isteyerek bir mektup hazırladığını, mektubun kendisiyle defnedilmesini murat ettiğini anlatır.
'Babam beni evlendirmek istediğinde, ey Fatıma, Ali'yi seninle 400 dirhem mehirle evlendireceğim dediğinde, 'ben Ali'ye razıyım ve 400 dirhem mehire de gerek yoktur Babacığım' dedim, başımı eğdim. Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam geldi ve Babama şöyle dedi : 'ey Allah'ın Resulü, cennet ve içindekiler, ister misin ki Fatıma'ya mehir olsun'... Ben razı olmam deyince, Babam, ne istersin ey kızım dedi... Ben de 'ümmetine şefaat etmeni isterim' dedim, 'çünkü kalbin her dem ümmetinle meşgul, onları çok seversin, kıyamazsın, benim mehirim ümmetinin şefaatini talep olsun ey babacığım' dedim. İşte ben bu konuşmaları yazdığım mektubumu şimdi yanımda taşımak isterim ki. Huzur-u Resulullah'a vardığımda, ümmet için Şefaat Ya Resulullah diyebileyim...'
Kurban bayramımızın, adanmışlığa dair bir bilinçlenme vesilesi olabilmesi duasıyla efendim...