Bizi sevdiğimiz şeye yakınlaştıran duygudur inanmak. İnandığımız an başlar her şey: Ve bu kuşkusuz büyük bir şeydir, maddeyle, sayıyla, matematikle ölçülemeyen tam olarak savunması ve söylemi de kurulamayan, büyük bir şeydir. İnanmak, aşka benzer birden bire aydınlanırsınız; iman etmeyi, seher vakti güllerin aniden ve sessizce yapraklarını açıvermesine benzetebiliriz...
İster birisine inanın, ister bir davaya, bir bilgiye, bir kurtuluşa inanın... Değişmez bir kuraldır; bu kabul ve razı geliş, ne sadece akıl ne de sadece kalp iledir diyemezsiniz. Belki akıl, kalp, ruh, gönül hepsi birden o ahenkli titreyişle birleşir. Ve içiniz dışınız, hiç bir şeye benzemeyen bir cesaretle, coşkuyla, tamlık hissiyle, binbir yaşam pırıltısıyla, hayat gücüyle dolar taşar. Dışarıdan bakanların akıl dışı bile bulabilecekleri bir sıçramadır bu. Aşk bir tramplen gibi bizi mahdut olandan müteal olana fırlatır. Bu, şüphesiz kolay bir macera değildir. Bu yüzden Ariflerin büyükleri, aşka veya inanmaya kaden basmış kişiler için; ‘cesur olunuz’ öğüdünü verirler.
Çünkü imandan sonrası, cesarettir... Sabırlı bir duruş ve hiç pörsümeden bekleyiş, imanı bir şelale gibi sürekli yeniletir. Durduğunuz yerde iman edeceğiniz gelir. Bir bebeğin gülümsemesi, rüzgarda kımıldayan buğday başakları, gökyüzünün mavisi, en üzgün olduğunuz gün, bir kitap arasında rastlayacağınız kurutulmuş menekşe yaprakları... Hepsi birer kelimeye, harfe, selama, habere dönüşür.
***
Hz. İbrahim Peygamber, oğluna, kendisini Allah yoluna kurban edeceğini söylediğinde onu cesaretli bir rıza ve iman kuvvetiyle buldu. Çünkü oğlunun, Allah’a güveni tamdı, babasına da Resul olarak imanı tamdı... Allah’ın emri karşısında boynu kıldan inceydi...
Bu kıssa, her yönüyle çok zor bir hikayeyi anlatır. Uzun yıllar bir evladı olması için Allah’a yalvarmış yakarmış bir nebi olarak Hz. İbrahim için oğulcuğu, göz bebeğidir. Allah Teala’ya verdiği kurban sözü gereği, en çok sevdiği şeyi yani evladını Allah’a verecektir Hz. İbrahim... O, sevdiğinden verendir, ‘birr’ sahibidir.
Düşünürseniz oğlunu vermesi, canını vermesinden binlerce kere zordur bir babanın, hatta dünyada hiçbir baba bunu kabul edemez. İbret de zaten bu biricik örneğin tekilliğinden doğar. Hz. İbrahim tüm insanoğulları adına geçtiği sınav sonrasında, ‘kurban’ ibadetini ve fikrini, insana yöneltmekten çıkartıp, dünyada sevilen diğer nesnelere çevirtir... Meleğin göklerden indirdiği bir kurbanlık koç ile Allah Teala’ya sunulacak kurbanın ne olduğu belirlenir...
Kurban, kurbiyet yani bir tür akrabalık, senli benli oluş, yakınlık anlamlarını taşır. Bizler Kurban bayramında kurban ettiğimiz kurbanlıklarla, Allah’ın rızasını talep ederiz, Hz. Muhammed’in (s) ümmeti olduğumuzu deklare ederiz, Hz. İbrahim’in hatırasını hafızaya dönüştürürüz. Ve biz Allah’a yakınlık talebiyle, Hz. İbrahim (a) ve Hz. Muhammed’e (s) akrabalık kesbederiz. Bu öyle ulvi bir akrabalıktır ki, neseben, soy ve genetik ölçülerle değil ama onları da aşan, göksel anlamlarıyla adeta kaderleşen bir yakınlıktır...
Müslümanlar olarak milyarlarca kardeşimiz var yeryüzünde. Biz büyük bir aileyiz. Kurban bayramının toplumsal sorumluluk bilinci olarak da gündemi çok önemli, çok değerli. Paylaşmayı, dayanışmayı, aidiyeti, empatiyi çağrıştıran bir bayram.
Allah bizleri kendisine yakın olanlardan eylesin, kendisine yakın olanlara da yakın eylesin... Kurban Bayramı, İslam alemine, memleketimize ve her birimizin hanelerine hayır ve bereket getirsin...