Toplumların kritik dönemlerde sergiledikleri davranış biçimlerini belirleyen en etkin unsur, söz konusu toplumların kültürel kodlarıdır. Mesela her toplum, içeriden ya da dışarıdan kaynaklanan etkenlerle mutlaka bir takım değişimler yaşar. Ama her toplumun değişim şekli, başka toplumlardan farklı olur. Burada belirleyici olan kültürel kodlardır. Kuşkusuz, üstyapıda gerçekleşen rejim, sistem gibi kısa zaman dilimlerinde yaşanan değişiklikleri kast etmiyoruz. Kast ettiğimiz daha çok zihniyet, düşünce, yöneliş ve medeniyet bazında yaşanan değişimlerdir. Bu bağlamda Türkiye'de birinci cihan harbinden sonra, üstyapıda çok kısa sürede bir değişim yaşanmıştır nitekim. Ama toplumsal açıdan böyle bir değişim olmadığı gibi, kültürel kodların etkisiyle karşı değişim süreci de hemen devreye girmiştir.
O açıdan Anadolu kültüründe toplumsal değişim, bir anda, mesela bir toplumsal patlama ile olup biten bir şey değildir. Anadolu'da değişim, zamana yayılan bir süreçtir.
Kuşkusuz bir anda değişen üstyapı, bu değişimi topluma mal etmek, toplumun iradi bir yönelimi olduğunu göstermek için bir takım uygulamalar başlatmış, belli alanlarda, mesela kılık kıyafet, hukuk, eğitim, kültür gibi alanlarda belli oranda başarılı da olmuştur. Bu arada dine el atmış, Kur'an'ın ve ezanın yasaklanması gibi yollara da tevessül edilmiştir. Fakat Anadolu insanı, kültürel kodlarının etkisiyle buna anında bir çözüm bulmuş ve çocuklarının Kur'an öğrenmelerini sağlamıştı. İnsanlar, Kur'an okumasını bilen bir marangozun, bir berberin veya başka bir ustanın yanına çocuklarını çırak olarak göndermiş ve ücret olarak da sadece onlara Kur'an öğretmelerini şart koşmuşlardı. Karadeniz bölgesinde bu yöntemle hafızlar, doğu bölgelerinde ise meleler yetişmişti. Üstyapı bütün ceberutluğuna rağmen, derinden gelen bu değişimi engelleyememiş ve en sonunda yasak barajının arkasında biriken suyun bir sel gibi üstyapıyı yıkmaması için önünü açmak zorunda kalmıştı. O zaman görülmüştü ki yüzlerce, belki binlerce mele, hafız yetişmiş ve toplumun irşadında rol oynamaya başlamışlardı.
Bu değişimi istemeyenlerin boş durmadıkları ve karşı saldırıya geçtikleri de bir gerçektir. Bu sürecin sekteye uğraması ve toplumun ilgisinin azalması için bütün karşı propaganda yöntemleri denenmişti. İnsanların, çocuklarını Kur'an kurslarına göndermemeleri için sıklıkla başvurulan yöntemlerden biri, herhangi bir yerde yaşanmış bir ahlaksızlığın ya da asılsız şayianın günlerce, aylarca gündemde tutulması, her fırsatta ısıtılıp ısıtılıp toplumun önüne konulmasıdır. Bu yöntemi en son 28 Şubat sürecinde yoğun olarak görmüştük. Hala zaman zaman bu tür ahlaksız örnekler genelleştirilerek gündeme getirilmektedir. Bu yöntemlerden biri de oralarda uygulanan dayaktır. Belki bireysel bazı örnekler vardır, ama bu yöntem de genel bir uygulama olarak lanse edilmektedir.
28 Şubat'ta İHL'den irticai faaliyette bulunduğu gerekçesiyle ihraç edilen bir öğretmenin hikayesini anlatmak istiyorum. Görevinden uzaklaştırıldıktan sonra bu öğretmen, boş durmamış, çevresinde, mahallesinde Kur'an öğrenmeleri yasak edilen çocuklara Kur'an öğretmeye devam etmiş. Sonra yasak kalktı tabi. Geçenlerde öğretmenimiz torununu Kur'an öğrensin diye Üsküdar civarında ünlü bir vakfın yatılı Kur'an kursuna yazdırıyor. Birkaç gün sonra kurstaki bir hoca çocuğun yüzünü yaralayacak kadar dayak atıyor. Çocuk şimdi kursa gitmek istemiyor.
Çok duyardım, geçen yüzyılın otuzlu kırklı yıllarında kadınların çarşaftan uzaklaştırılması, erkeklerin çarşaftan tiksinmesi için bazı kötü meslekler icra eden kadınların çarşaf giyerek mesleklerini icra etmelerini sağlıyormuş bazı odaklar. Bu söylence, Batı kültürünün kodlarına uygundur. Batı, bir şeyi gözden düşürmek istediği zaman önce onun hakkında olumsuz bir algı oluşturur. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığına bir uyarıda bulunmak istiyorum. Bazı Kur'an kurslarındaki olumsuz hadiselere yol açan, 28 Şubat mağduru öğretmenin torununa yapıldığı gibi, çocuklara dayak atan hocalar, bu algı operasyonunun parçası olabilirler.