Türkiye Kupası önce takımlar için maliyet unsuru haline geldi. Maç başı paralar, primler ve diğer masrafların yanında ödül küçük kalıyor diye baktı kulüpler meseleye. Sonra yedeklerle sahaya çıkıldı sonra büyükler erken elendi vesaire...
Görünen o ki seyirci de Türkiye Kupası’na ilgisini kaybetmiş. Süper Lig’deki mücadeleleri halen tartışılan Bursaspor ile Fenerbahçe, Türkiye Kupası’nda yarı final ilk maçı oynuyor, stadyum ağzına kadar dolu ama reyting Survivor’ın gerisinde. Yıllarca Türkiye Kupası’nı da yayınlayan Lig Tv, yayıncılıktan vazgeçtiğinde hata mı yaptı demiştim, meğer yapmamış.
Türkiye Futbol Federasyonu, Türkiye Kupası’na mutlak değer kazandırmalı. Sadece maddi olarak değil mesela Türkiye Kupası’nı kazanan takımlar da formalarına yıldız ya da bir başka amblem takabilmeli. Kupanın gol kralına ekstra prim mi olur ya da başka bir hak mı bilmiyorum ama üzerinde mutlaka düşünmek gerek. Bu kadar önemli bir maçın aldığı share gerçekten beni hayrete düşürdü. Dolayısıyla gelecek sezon için şimdiden çalışmaya başlamak lazım...
Çay da içer tuvalete de giderler...
Dün sabah Esra Erol’un programında çalışan biri, bir arkadaşıyla yan masada meslek dedikodusu yapıyordu. Ayıp ama dinledim konuştuklarını.
Mesela uzun yıllardır birlikte çalışan ve tahmin ettiğinden çok daha kalabalık bir ekip olduklarını öğrendim. Benim en ilgimi çeken kısım tuvalet ve çay-sigara molası kısmı oldu.
Yapım şirketinin sahibi elemanların çay ya da tuvalet molalarına falan takılmıyor, sadece yapılan işe bakıyormuş. Son dönem medyada elinde kronometre elemanların masa başında ne kadar oturduklarını hesap eden bir yönetici tipi gelişti. Hatırlayın, Haberturk’te karşıdaki büfeye giden elemanlara ceza verilmesi falan gündeme gelmişti. Medya kuruluşlarını devlet dairesi sanan yönetici-sahip zihniyetidir bu.
Bir muhabir bazen tüm gününü haber kaynağından telefon ya da randevu bekleyerek geçirebilir. Ne yapacaksın bu adama, neden çay içiyorsun diye mi soracaksın? Ekrana yansıyan montajın kalitesi mi önemlidir yoksa adamın aralıksız sette oturması mı? Kötü niyetli, bu işleri suistimal eden elemanlar olabilir, iyi yöneticiyle sıradan yönetici farkı da böyle zamanlarda ortaya çıkar işte.
Bir kere bilemedin iki kere kandırıldın diyelim, önlemini alırsın, iyi niyetlilerin de insani haklarını ortadan kaldıramazsın. Yönetici dediğin ego gösterisi yapan değil ekibinden en fazla verimi almayı başaran yöneticidir. Sektörde çalışanlar patron ve yöneticileri bu yönleriyle de değerlendiriyorlar. Artı Film, gerçek bir medya kuruluşu gibi davranmış,iyi olmuş. Umarım elemanı yaptığı işine göre değerlendirme alışkanlığı yayılır...