Önce konunun aslının, iç siyaseti dışarıdan düzenlemek isteyen emperial güç odaklarının programlaması çerçevesinde ele alınması gerektiği şeklinde ortaya koyalım.
Konuyu dış etkenlere bağlamak ucuzculuk olarak görülebilir. Ama, Amerikan Başkanı Biden'ın, -böyle müttefiklik mi olur?' havasında dile getirdiği, 'Bizim Doğu Akdeniz'de, Ortadoğu'da ve Kafkasya'da siyasetlerimize zarar veren Erdoğan'ın iktidardan demokratik yolla uzaklaştırılması için Türkiye'deki iç muhalefetle işbirliği yapmalıyız' dediğini hatırlamazsak.
Biden'ın o lafları etmesinden sonraki gelişmelere, 'Rusya-Ukrayna Savaşı' sırasında Rusya'ya karşı Amerika ve müttefiklerinin aldığı tedbirlere riayet etmeyip, iki taraf arasında görüşen 'tek devlet başkanı, tek lider' durumunda olan Erdoğan'ı da ekleyelim.
Ki, daha önce de, Amerika'nın, 'İran'dan petrol ve doğalgaz alınmaması' şeklindeki yaptırımlarına, Erdoğan'ın gayet net şekilde, 'Biz bu yaptırımlara uymayacağız.' diyerek Amerikan yöneticilerini hışımlandırdığını da hatırlayalım.
Biden'ın o sözün, 'Söylendi, geçildi' denilecek cinsten bir söz olmadığı açık. Amerikan emperyalizminin başı ve başkanı söylüyor onu ve o emperyalist mekanizmanın nice karar organlarından süzülerek ifade ediliyor.
Dahası, BM'de yıllarca Amerikan Baş Temsilcisi ve Trump zamanında da Amerikan Ulusal Güvenlik Başdanışmanı olan John Bolton da daha geçenlerde, hem de en hınçlı ve hışımlı tavrıyla, 'Erdoğan'ın iktidardan uzaklaştırılması için, bütün muhalefet güçlerinin işbirliği yapmasının gerekliliği'nden söz etmemiş miydi?
*
Bu kadar net açıklamalardan ayrı olarak, o dışarıdaki güç odaklarının 'piyon'ları durumunda olan ve Amerikan emperyalizmin elinde kukla olmayı kabullenenlerim kimler olduğunu söylemeye gerek bile yok.
Yine de, 'F.G.' isimli kişinin en yakın bağlılarından olan, 'H. Ş.' isimli bir eski m.vekili ve sporcu kişinin de, dün, Erdoğan'a 'rakib olarak ilân edilen kişinin desteklenmesi gerektiğini açıklaması ve hele de, Amerika'da çok meşhur bir basket oyuncusu olduğu söylenen 'E. K.' isimli bir diğer sporcunun, geçenlerde, Papa Franciscus'un elini öpüp, ona, 'Benim ülkem batıyor, ülkemizi Erdoğan'dan kurtarın!' deyişi de çok basit bir tavır mıdır? (Ki, bu kişi, 4 Ocak 2023 günü, Amerikan emperyalizminin en etkili yayın organlarından haftalık TİME dergisinde, 'Batı, bunca yıldır Erdoğan'ın blöfünü görmedi. Erdoğan'ı gerçekten frenlemenin bir yolunu bulamadı (...) Yıllar boyunca ABD, AB veya NATO'nun Erdoğan'ın blöfünü gördüğü tek bir anlaşmazlık bile yok. (...) Türkiye Cumhurbaşkanı, birkaç kişi gibi kutuplaşma sanatında ustalaştı. (...)Erdoğan bugünkü performansıyla Batı'yı manipüle edebilen küresel bir oyuncu olduğu izlenimini pekiştirmek istiyor. Bunu neden yaptığını anlamalıyız, çünkü bu ona yurt içinde yardımcı oluyor. (...) Demokrasi ve insan hakları için mücadele eden Türkiye halkının Batı'dan hak ettiği desteği almasının zamanı geldi. Bunun elbette Erdoğan'ın saltanatını sona erdirmeyeceğini veya demokratik bir yeniden doğuş getirmeyeceğinin farkındayım; ama bu, eylemsizlik için bir mazeret olmamalı.' diyordu.)
*
Evet, bu dış etkenlerin ve de dışardaki -içerden gitme- 'piyon'ların çabalarının hiç etkisi olmadan mı, 'kumar masası'ndan kalkıp giden birisi, 72 saat sonra nasıl döndü; -kendi deyimiyle-, 'kumar masası'na?
Seçileceğini umdukları Cumhurbaşkanı'ndan, birer C. Başkanı Yardımcısı kapacaklarını uman liderler ve kezâ, Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanları'nın da münasip bir zamanda C. Başkanı yardımcısı yapılacağına dair beyanlar, 'memlekete hizmet' adına katlanılan utanç verici bir 'kumar masası bölüşümü'nü göstermektedir.
Kılıçdaroğlu'nun, 850 sene öncelerde Yûnus Emre tarafından Müslümanların birliği için söylediği 'Bölüşürsek tok oluruz, /Bölünürsek yok oluruz.' beytini, kendi aralarındaki bölüşüm için dile getirmesi, nasıl bir marazî içinde olduklarını yansıtmaktadır.
*
BİR-KAÇ NOKTAYA DA KISA KISA DEĞİNELİM:
'Karamollaoğlu'nun KK veya diğerlerinin oyunlarına gelmeyecek kadar basiretli ve tecrübeli olduğunu' söyleyen yandaşlarına da, 'Nasılsınız?' demek isterim. SP'nin önüne asılan kocaman bir mâlûm resim ve aşağıda, 'Biz, Atatürk'ün askerleriyiz.' diye tempo tutan binlerce kişinin gövde gösterisi, sadece SP'nin ve onun FP ve MSP gibi geçmişteki kurumlarının reddi mânâsında değil midir?
*
Bu arada, kazanmak için değil, 'Toplumdaki güçlerini ölçmek için- C. Başkanlığı seçimlerine katılacağı anlaşılan YRP lideri F. Erbakan'ın, taraftarlarına, hâlâ, 'seçimin ikinci merhaleye kalacağı hesabını -veya kalması temennisini- dile getirip, o zaman pazarlık yapma imkânı elde etmek hesaplarına yatmasının ne kadar tutarlı olduğu da, basiret sahiblerinin idrakine havale olunur?
*
BİR DİĞER VE ÇOK HASSAS BİR KONU
Bursa'da (eski Diyarbekirspor'un yeni adı olan) Amedspor'la Bursaspor arasında Pazar günü oynanan futbol maçı sırasında tribünlerde, kamuoyunda 'Yeşil' diye anılan ve esrarengiz birisi olduğu anlaşılan Mahmud Yıldırım isimli kişinin ve de 1990'lı yıllarda, 'fail-i meçhul' cinayetlerde kullanıldığı belirtilen 'Toros' markalı beyaz otomobillerin resim veya posterlerinin açılması ve bunun Bursasporlu bir kısım seyircilerce alkışlanması, yakılmak istenen bir 'fitne ateşi'nin habercisidir.
Devlet Bahçeli'nin dünkü Grup konuşmasında Bursaspor seyircilerini selâmladığına dair sözlerinden, maksadının açıklığa kavuşturulması gerekir. Çünkü bazı çevreler, bununla, bazı hassas bölgelerde 'Yeşil'in ve 'Toros' otolarının çağrıştırdığı 'fail-i meçhul' cinayetlerinin selâmlandığı' şeklinde bir algı oluşturulduğunu belirtmektedir.
Ayrıca, Devlet Bey'in 'Amed' (veya Âmid) diye bir yerin tanınmasının mümkün olmadığını belirtmesi de aynı şekilde. Çünkü tarihte, Diyarbekir (1937'den beri de bazı resmî dayatmalarla, Diyarbakır) denilen şehrin tarihte bilinen en eski isimlerinden birisi de Âmid' iken ve de ülkede, binlerce yıldan beri var olan bazı şehir veya bölge isimleri, resmî isimleri dışında da anılırken, üstelik de, nice yeni fitne ateşleri yakılmak istendiği bir sırada, sahi, 'Âmid' ismini mesele yapmanın mantığı nedir?
*
BU 'MEZHEB GÜZELLEMELERİ' GERİ TEPERSE...
İP'den Ağıralioğlu isimli milletvekilinin aylarca önce, 'Kılıçdaroğlu, Alevî olduğu için, bu millet onu seçmez.' demesinden sonra, Cumhûr İttifakı da, büyük Sünni kitlelerin kanaat önderleri sayılan çevreler de o konuyu duymazlıktan geldiler.
Ama şimdi kemalist-laik kesimler Kılıçdaroğlu'nun C. Başkanlığı adaylığının açıklanmasından sonra sosyal medya bataklığından normal medyaya yansıyan şekliyle, toplumun o kesimlerinde tanınan bazı isimlerce, 'âlevî güzellemesi' furyası yapıldığı anlaşılmaktadır. Meselâ, medyaya yansıdığına göre, bunlardan M. Uca isimli birisi, Kılıçdaroğlu'na desteğini, 'Alevî dürüstlüğü, Alevî birikimi, Alevî sevecenliği ve Alevî kimliği nedeniyle ülkenin özlediği normalleşmeye ve dostluk ortamına katkı sağlayacağı için.' diye izah ediyor.
Konu bu noktaya getirilirse, bu sözlerin mefhum-u muhalifine takılıp, aynı şekilde 'Sünnî güzellemesi' yapmaya kalkışanlar olursa, n'olacak?
Çünkü bu gibi çabalar, mütekabil cenahtan da bazılarını cevap vermeye ve mezheb yarıştırmasına sürükler ki, bu, Müslümanları birbirinden daha da uzak düşürecek bir diğer fitne ve entrika olur ve bundan da ancak şeytanî odaklar istifade ederler.
*
Anlaşılıyor ki, daha bir uyanık ve müteyakkız olmak zamanıdır.
*