İlk iki maçtaki ihanet futbolundan sonra, yediği ağır eleştirilerle boğazı tıkanan milli takım; insafa ve imana gelmiş bir tavırla maça başladı. Emre Mor’un nihayet ilk onbirde oynadığı, Volkan Şen’in de devreye sokulduğu imaj tazelenmesi; takımı karşı alana hızla taşıyınca, golümüzü erken bulduk. Atan Burak Yılmaz gibi görünse de, golün gerçek sahibi “Al da at” diye harika bir pas gönderen Emre Mor’du...
1-0 öne geçişimizin ardından; sanki hiç beklemediğimiz bir şeyle karşılaşmış gibi, şaşırdık. Sonrasında iki pas yapamaz, atak düzenleyemez, şut atamaz, hatta ayakta duramaz hale geldik. Her iki mücadelede, ilk hatta tek düşen bizim futbolculardı. 18’ilk yaşına ve bir katrelik boyuna rağmen, dik durmayı başaran Emre Mor’du... Çekler, cıva gibi kayan bu futbolcumuzu; her topla buluşmasında, sert fauller yaparak sindirmeye çalışıyordu.
Elimizde bu denli kıvrak bir oyuncu olmasına rağmen, millilerin ona pek pas, hatta yüz vermek istemedikleri anlaşılıyordu. Kıskanmayın çocuklar, o hepinizden daha üst düzeyde yetenekli... Besleyin de oynasın!
***
Dediğim gibi, öne geçtikten sonra bir süre şaşkınlık yaşadık. Bastıralım mı, bekleyelim mi, idare mi edelim mi diye kararsızlık da yaşayınca; meydan Çek’lere kaldı... 6 tehlikeli pozisyonla, canımıza okudular.
Aslında, adamların mecburen açılmak zorunda kaldığı bu sürede; ikinci golü atmak için bize şans da tanımış oldular. Akıllı kontratakla, bu fırsat anlarını iyi değerlendirebilirdik.
Günün yıldızı konumundaki Emre Mor, rakiplerinin üstüne üstüne doğru giderken, yılan gibi aniden kıvrılıp boşa kaçtığı pozisyondaki müthiş şutu gol olsa; belki de turnuvanın en iyi golü olacaktı. O kaçtı ama, az sonra Ozan Tufan bombaladı. İkinci yarının patronu bizdik. Milletten fırcayı yiyince, gereğini yaptılar. Daha önce neredeydiniz?
Kulağınızı çektik, şimdi öpüyoruz.