Başlıktaki soru Kılıçdaroğlu’na.
Normalde ben bir ana muhalefet liderine “Sen” diye hitap etmem. Aslında sokakta karşılaştığım birine de “Sen” diye hitap etmem.
Ama gelin görün ki son günlerde Kılıçdaroğlu’nun çizdiği profile baktığımda onu muhatap alıp “Siz” diye hitap etmem de, ona layık olmadığı bir “saygınlık” tanımış olmak anlamına geliyor, bu da bir yazar açısından yerine oturan bir tanımlama olmuyor.
Bu, Kılıçdaroğlu için de iyi değil, bir yazar olarak benim için de. Ama bu seviye kaybının müsebbibi ben değilim.
Kılıçdaroğlu önce Kurultay’da, sonra önceki gün partinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı’na ağzına geleni söyleyen bir adam olarak kamuoyu önüne çıktı. Söyledikleri hakaretten öte, tamamen küfür niteliğinde şeylerdi. Öyle ki Kurultay kürsüsü de grup kürsüsü de küfürname makamı haline geldi.
Bu dil, daha önce medyanın bir kesiminde benimsenmişti. Sütunlar küfürname zeminine dönmüştü. O zaman kendi içimden “Sırf küfretmek için makine başına geçilir mi? Bu insanlarda topluma sağlıklı mesaj taşıma adına hiç mi endişe yok?” düşünceleri geçmişti. Yazı yazmak bir tür toplumla iletişimdi. Bir paylaşımda bulunurdunuz ulaştığınız insanlarla. Pozitif bir değer taşıma kaygısına düşerdiniz.
Küfredince ne oluyordu peki?
İçinizdeki cürufu sizi okuyan insanların zihnine ruhuna döktüğünüzde ne oluyordu? Bu kanaat önderliği mi idi, küfürbazlık mı? Sizi okuyan insan, daha bir insan mı oluyordu, küfrettiğiniz hedefleri boğma duygusuyla enfekte edilmiş daha bir canavar mı?
O çamur medya dilini Kılıçdaroğlu aldı, CHP dili haline getirdi.
Vaktiyle, beni Kılıçdaroğlu ile görüştürmek isteyen bir danışmanına, “Bu küfür diline sahip siyasetçi ile görüşmenin fayda sağlamayacağını” söylemiştim. Değişim, değişim, değişim dedi, biraz dilini toparladı ama sonunda geldi yine o çamur deryasına battı.
Bu çamur dilinin gerekçesi “Cumhurbaşkanının tarafsız davranmadığı” iddiası. Diyelim bu doğru, peki bunun cevabı bu çamur dil mi? Belli ki çamur dil benzeri bir karşılık oluşturacak. Cumhurbaşkanı o cevabı vermese, onu sevenler verecek. Bunu mu bekliyorsunuz? Herkes çamur deryasında yüzsün, bu mu beklediğiniz?
Yani nereye yol almak ister bir ana muhalefet lideri böyle bir çamur dili yöntem olarak benimseyerek?
Bir kitle var, evet CHP içinde, hem Kurultay’da görüldü o, hem grup toplantısında, onlar kürsüdeki adam küfrettikçe cuşu huruş içinde sesler çıkarıyorlar. Acayip bir tezahürat oluşuyor orada. Bir tür tamtam coşkusu.
Ama Türkiye ne o kurultay salonlarına gelenlerden ibaret ne de grup toplantısına katılanlardan.
Hiç düşünmüş müdür “bay” Kılıçdaroğlu, naklen canlı yayınlanan küfürnamelerinin, ekrana bakan insanların gönül dünyalarındaki yansımasını? Ya Başbakan Davutoğlu gibi milyonlarca insan da aynı şeyleri kendisine misliyle iade ediyorlarsa...
İki şey aklıma geliyor:
Bir: Kılıçdaroğlu, yüzde 25’lerde tıkanıp kalan CHP’de liderliği ancak tabanla “küfür buluşması” gerçekleştirerek sürdürebileceği kanaatinde.
İki: Kurultay sonrasında CHP Parti Meclisi’nin yeni yapısına yönelik “Partide mezhebi bir klikleşme gerçekleşti” yorumları gözardı edip, gözleri tedavi kabul etmez boyuttaki “Erdoğan karşıtlığı”na kanalize etmeye çalışıyor.
Şunu söyleyebilirim: Değişim vs... Kılıçdaroğlu’nda CHP ile toplum arasında yeni bir iletişim zemini oluşturma potansiyeli hiç mi hiç gözükmüyor. Aksine son Kurultay onun için de sonun başlangıcı olacaktır.
“CHP nereye?” sorusu şimdi çok daha günceldir.
Kendi tarihsel çizgisi bakımından “elden çıkma” süreci yaşayan CHP’nin bünyesinden hani deyim yerindeyse “Gerçek CHP” türünde yeni bir oluşumun doğma zamanı gelip geçiyor.
Yoksa o ruh da ömrünü tamamladı da, Kılıçdaroğlu’na cenaze merasimini hazırlama misyonu mu düştü?