ABD’nin bölgeye ilişkin aldığı kararları alt alta koyduğumuzda Washington’un dış politika tercihleriyle ilgili tablo berraklaşıyor . Bu tabloyu iki başlıkta toplayabiliriz.
Birincisi saha operasyonları. ABD Suriye’nin kuzeyinde DEAŞ’la mücadele kisvesiyle bir TERÖR KORİDORU oluşturmaya çalışıyor. Bu operasyonu ABD Başkanının Suriye özel temsilcisi Brett McGurk yürütüyor. Kimileri McGurk için “kuzey saha temsilcisi” nitelemesini kullanıyor. Özel temsilcinin ABD’nin Suriye’deki etki sahasını genişletmek akacıyla terör örgütleriyle kurduğu sıkı fıkı ilişkisi sır değil. Bununla ilgili çok detay var ama o başka yazının konusu.
Ankara ilk başlarda bu hamleyi sadece PKK’ya alan açma çabası olarak yorumluyordu. Ancak artık kanaatler değişti. ABD’nin asıl amacının kurulan üslerle Suriye’ye YERLEŞMEK olduğu değerlendiriliyor. Daha önemlisi.. Tehdit değerlendirmesi açısından artık Ankara’nın gözünde orada ABD ve PKK varlığı arasında bir fark görülmüyor. İkisi de aynı kapıya çıkıyor.
İkincisi İsrail’in güvenliği. Washington için bu İran etkisinin kırılmasını, bölgede ABD’ye rağmen politika geliştiren aktörlerin etkisizleştirilmesini gerektiriyor. McGurk askeri saha operasyonlarını yürütürken diplomatik, ekonomik, istihbari ve askeri araçların kullanıldığı bu ikinci başlık için ABD Başkanı Trump’ın damadı Kushner temsilci olarak görevlendirilmiş durumda. Kushner için de “Güney saha temsilcisi” deniyor.
ABD Başkanı Trump’un Körfez ülkelerini “KÜRE” etrafında toplamasıyla başlayan olaylar silsilesi hepimizin malumu. Önce Katar dize getirilmeye çalışıldı, sonra Riyad’da prenslerin gözaltına alındığı Saray içi bir darbe gerçekleştirildi, son olarak da Lübnan, Başbakan Hariri Suudi Arabistan’da bir süre misafir edilerek ehlileştirildi.
Tüm bunların ardından ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs kararı geldi. Trump Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı. Bu İslam aleminin ilk kıblesini gasp ederek İsrail’e hediye etme girişimiydi. Burada bir parantez açarak şunu belirtelim: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İslam İşbirliği Teşkilatı’nı olağanüstü toplantıya çağırması, İstanbul’daki zirvede Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olarak ilan edilmesinin OYUN BOZUCU bir hamledir. Orta vadede meseleyle ilgili önemli sonuçlar doğuracaktır.
Şimdi soru şu: İsrail’in çevre güvenliğini sağlamak ve toprak kazanmasını kolaylaştırmak için Ortadoğu’yu dinamitleyen ABD Kudüs kararıyla yetinecek mi? Yoksa bölgeyi yeni ve tehlikeli daha fazla gelişme mi bekliyor?
Yapılan analizlere göre, DURMAYACAKLAR. İşgali genişletmeyi hesaplıyorlar. Bu noktada Rakka’dan anlaşma yoluyla çıkarılarak bir kısmı Mısır’daki Sina çölüne götürülen DEAŞ’LI TERÖRİSTLERE verilecek yeni GÖREVİ masaya yatırmak gerekiyor. DEAŞ’lı teröristler üzerinden Suriye’de alan kazanan aktörler aynı oyunu bu kez Filistin’de sahnelemek istiyor. Kötü senaryo şu: Mısır’daki teröristlerin Filistin’in haklı davasına kurgulanmış SÖZDE desteği tüm Filistin topraklarını “DEAŞ’la mücadele” sahasına dönüştürebilir. Bunun ne anlama geleceğini, olası sonuçlarını hepimiz biliyoruz.
Bunu yaparken kendilerine itiraz eden her aktörü aşırılık, radikalizm ve teröre destek vermekle suçlayacaklar. İstanbul’da Kudüs zirvesi toplandığı sırada Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı McMaster’ın dile getirdiği ifadeler boşuna değil. McMaster Türkiye ve Katar’ı aşırı ideolojilerin sponsoru olmakla suçladı. Elbette bu temelsiz suçlamanın hiçbir dayanağı yok. En azından terör örgütlerine kamyon dolusu silahı kimin gönderdiği, Rakka’da kimlerin teröristlerle anlaşma yaptığı biliniyor. McMaster Türkiye’yi suçlayacağına şu sorunun yanıtını vermeli: Menbiç’in işgali için “SDG yöneticileriyle” İNCİRLİK’TE toplantı yapan ABD Rakka’dan çıkardığı DEAŞ’lı teröristlerle acaba şimdi nerede müzakere yürütüyor?