Aslında geçen haftanın haberi... İsrail'in Haaretz gazetesinin İngilizce sitesinde yayınlandı... Kudüs ile ilgili son gelişmeler merceğinde değerlendirildiği zaman, sinsi bir planın ayak sesleri... Haber şu: 2014 yılında bir grup Fransız ve Suudi arkeolog, Suudi Arabistan'ın güneyinde bir çalışma yapıyorlar. Bu çalışmanın geçen hafta yayınlanan raporunun, Suudi Arabistan'daki Yahudi kökenlerini ortaya koyarken, o döneme ilişkin bilinen gerçekleri tartışmaya açtığı öne sürülüyor. Hz. Muhammed öncesinde Mekke ve Medine'de "cahiliye" döneminin olduğu ve İslamiyet’ten önce orada yaşayanların çok sorunlu bir hayat sürdüklerine dair bilinen gerçekleri çürütmeye programlanmış olan bu arkeolojik araştırma ile İslam tezlerinin çöktüğü iddia ediliyor. İslam'daki Yahudi etkisinden yola çıkılıyor, Kur'an alfabesinden devam ediliyor ve Müslümanların inandığı ne kadar değer varsa hedefe alınıyor.
Efendim bu araştırma birilerini o kadar zor durumda bırakabilirmiş ki, sessiz sedasız yapılmış...
Suudi veliaht prens Muhammed bin Selman'ın İsrail ile flört ötesi ilişkilere girdiği bu dönemde çıkan bu haber ve rapor, İsrail kamuoyunu Suudi Arabistan'a ısındırmaya odaklanmış bir kamu diplomasisi hamlesi değil de, nedir?
Sıranın Kudüs'ten sonra, Allah korusun, Mekke'ye ve Medine'ye, Kabe ve Peygamber efendimizin makamlarına ev sahipliği yapan iki kutsal kente geleceğinin açık verileri değil midir, bu sözüm ona arkeolojik kılıflı ideolojik saldırının sonuçları?
Bugün ABD'nin siyasi intihar teşebbüsü anlamına da gelen Kudüs kararına karşı, küresel zeminde gerçekleşen tepkiye tüm gücümüzle omuz vermek aynı zamanda Mekke ve Medine'ye göz dikilmesine de engel olmak anlamına gelecektir.
Türkiye'nin, cumhurbaşkanımızın bu satırları yazıldığı saatlerde devam etmekte olan Yunanistan seyahatiyle eşzamanlın olarak sürdüğü Kudüs diplomasisi, İslam İşbirliği Teşkilatı dönem Başkanı sıfatıyla bir zirve toplama kararı, sadece Kudüs'e değil, İslam’ın değerlerine saldırmaya cüret eden bir pervasızlığa verilmiş yanıttır aynı zamanda.