İsrail'in Kudüs'e yönelik son işgal girişimini, Suriye'deki iç savaş, Mısır ve Libya'daki son gelişmeler ve de Katar krizi'nden ayrı olarak yorumlamak imkansız... 1948'den bu yana adım adım yaşanan İsrail işgali ve soykırımını dışarıda bırakarak da, son yüzyıllık ''Ortadoğu kaderi'' anlaşılamaz. Kudüs'ün tarihi, sadece Kudüs'ten ibaret değildir. Osmanlı'nın yıkılış ve yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu dahil, aynı Kudüs tarihinin içinden geçer... Kudüs, hamasetin ötesinde bir bilinç çağrısı olmak zorundadır hepimize. Çünkü Kudüs, 1000 yıldır kesilmeyen Haçlı Seferlerine maruz haliyle, İslam Alemi'nin ''beka mevzuu''dur...
15 Temmuz direnişinden itibaren daha da somutlaştı. Türkiye için terörle mücadele şeklinde gündem alan mevzular, hem PKK hem FETÖ ve DEAŞ'le gerçekleşen mücadeleler, aslında Türkiye için sadece ''dönemsel şoklar karşısında ortaya konan savunma stratejileri'' değil, hayat memat meselesidir... Birer iç mesele veya geçici tarihsel mücadele olarak okunabilecek sadece bu üç mücadele bile, küresel dayanaklarıyla birlikte görülmeden gerçek boyutları ortaya çıkmaz.
''Arslan Yürekli Richard'' ve arkadaşlarını 1100'lerde İngiltere'den yola çıkartıp, tüm Avrupa'yı, Mısır'ı, Anadolu'yu aşırtarak Kudüs'e çağıran neydi... Bunu anlamadan ne 1917 Balfour Deklarasyonu, ne 1948'deki İsrail çete saldırılarıyla başlayan etnik temizlik operasyonları, ne 1967 Arap/İsrail savaşı ne 1987'de başlayan İntifadalar, ne 1988'deki İsrail yerleşimcilerine yönelik başlatılan Bush/ABD sponsorluğu, ne Mavi Marmara Davası, ne Trump'ın ABD büyükelçiliğini Telaviv'den Kudüs'e taşıma kararının içeriği anlaşılamaz... Mısır'da sonuca ulaşmış Türkiye'deyse milli direnişle kovulmuş darbelerin bile aynı ''Kudüs Sahnesi''nde geçen beka hadiseleri olduğunu görmek zorundayız... Kudüs Meselesi'ne ''varoluş bilinci'' diyenler boşuna konuşmamışlardır...
1- Kudüs Meselesi Araplara has, sadece onları ilgilendiren bir iç hadise değildir. Bu mevzu, İslam Alemi'nin geleceği meselesidir. Hayatidir. Ümmetin beka mevzuudur. Ulusçu politikaların herhangi bir çözüm vermeyeceği açıktır.
2- İsrail bir dünya devleti idealidir. Kudüs ise Allah'a istikamet davasıdır, yüzünü dünyadan Allah'a doğrultmak bilincidir. Kudüs, toprak olarak düşünüldüğünde hiçbir şey, Allah'a istikamet olarak düşünüldüğündeyse her şey'dir...
3- Kudüs meselesinde Selahattin Eyyubi veya Osmanlı Hanedanları gibi mevzuyu adalet ve hidamet eksenleriyle sahiplenmiş dönemler vardır. Dikkat edilirse bu adalet ve hidamet dönemleri, ''güçlü devlet'' ve ''güçlü ordu'' zırhlarıyla tahkim edilmiş dönemlerdir. Günümüzdeyse Kudüs meselesi sanki sivil yardımlaşmadan ibaret hale getirilmiştir. Oysa bu, bizleri düşünme konforuna hapseden modernist bir tuzaktır. Sekülerdir, devlet-sivil yarılması hasebiyle dünyevileşmiş bir konum alıştır. Kudüs hadisesinde sivil olanla devletsel olan birbiriyle çarpışan, çatışan mevzular değil, birbirini destekleyen ve birbiriyle yarışan momentler kurabilmelidir... Güçlü devlet mi güçlü sivil toplum mu seçenekleriyle kıstırıldığımızdaysa, güçlü devlet olma zorunluluğumuz, ''primus interpares'' olarak, eşitler arasında öncelikli zemindir. Akıllı devlet, sivil hareketleri imha etmez, ihya görünümlü kontrolcülük tutkusuna da evrilmez. ''Akleden Devlet'', imkan sağlayacağı devlet/ sivil hareket harmonisiyle, hareket stratejilerini çoğaltabilen, çeşitlendiren bir siyaset kurar. Sivil toplum da sırtını devlete dayamışlığın kolaycılığına teslim olmaz. ''Kudüs Davası'', ne siyasete heba edişmiş harcıalem bir hamaset manivelası, ne de sivil toplum istihdamı, kazanç kapısı, değildir...
4- Filistin halkı, özellikle 1.Dünya Savaşı’ndan itibaren bastıran Uluslaştırılma ideolojilerinin tüm yalnız bıraktırılış sonuçlarına rağmen... Milli ve yerel mücadelesini haysiyetle veren asil bir toplumdur. Özellikle Gazze'deki mücadeleyi yakınen takip eden bir kalem olarak söyleyebilirm ki adeta ''madenleri demir''den olan bu toplumun dışında aramızdan herhangi başka bir toplumun kaderi olsaydı Filistin müdafası... Açık konuşalım. İsrail'in karşısında metanetle duracak hiçbir bariyer, savunma hattı kalmayabilirdi... Filistin halkı, ümmetin seçkin mücahidleri ve muallimleridir. Osmanlıyı arkadan vurdular gibi narkotik bir iddia hala prim yapabiliyor. Kavmiyetçilik tartışmalarının behemehal terkedilerek; cihad, ümmet, tevhid, uhuvvet, adalet, hakkaniyet gibi kavramların etrafında güncellenmiş birliktelikler kurulmalıdır.
5- Kudüs Meselesinin aciliyeti ve Ümmetin Geleceği konusunun aynı zamanda beka mevzuu olduğu gerçekleri, bizi ''ŞURA''yla görevlendirmektedir. Nerede bu ümmetin alimleri, akılleri, aksaçlıları, akleden kalp sahipleri... Onları arıyoruz.