Küba, Komünizmin henüz yıkılmayan son kalesi. Abi Fidel’in yerine ülkeyi kardeş Raul yönetiyor. Raul kardeş olduğu için değil Komünist direnişin hayatta kalan son kumandanı olduğu için iktidarın başında.
Başkanlık Sarayı’nın bulunduğu görkemli meydanda iki büyük binada iki efsanevi kumandanın siluetleri sizi karşılıyor: Fidel ve Che.
Che aslen Arjantinli ama Küba devrimiyle özdeşleşmiş bir isim.
Herkes burada efsanevi Kumandan Fidel’in ölüp ölmediğini merak ediyor.
Bu konu tam bir muamma.
Fidel’i ziyaret gerçekleşmiyor ama Küba sokaklarında Başkan Erdoğan sanki ülkesindeymiş gibi rahatça dolaşıyor. Sanki kendi halkının arasındaymış gibi rahatça insanlarla sohbet ediyor ve onlarla ayaküstü hasbihal ediyor.
Pek çok ülkeden gelen turistlerin Türkiye’nin Başkanına gösterdiği ilgi görülmeye değerdi.
“Eski şehir”den enstantaneler
Başkent Havana’nın her tarafı görülmeye değer. Özellikle “Eski Şehir” turistlerin en fazla rağbet gösterdiği bir mahal.
Başkan Erdoğan çok rahat ve çok doğal.
Tarihi bir mekânın çıkışında kendisini ilgiyle ve merakla izleyenlere el sallıyor gülümseyerek. Gözüne ilişen çocuklara yanına gelmesi için el sallıyor. Gelen çocukları seviyor ve onlarla fotoğraf çekiyor. Sonra çocukların anne ve babalarını da yanına davet ediyor. Onlarla da fotoğraf çekiyor. Nereli olduklarını soruyor. “İsviçre” diyorlar yanlış hatırlamıyorsam. Üç çocuklu bir Avrupalı aileyle tebessüm eşliğinde süren kısa sohbet orada bulunan başka ülkelerden gelen insanların yoğun ilgisini çekiyor. Cumhurbaşkanlığında görevli arkadaşlardan biri hemen o anne ve babadan mail adresi alıyorlar. Çekilen o fotoğraflar kendilerine gönderilecek. Anne-babaya ve çocuklara bakıyorum, son derece mutlular.
Başkan Erdoğan tarihi sokakları yürüyerek gezmeye devam ediyor. Kendisine yoğun ilgi Gösteren Kübalılara onların dilinde merhaba diyor o yüzünde eksik etmediği sıcak gülümsemesiyle.
“Arap Evi” diye bilinen tarihi bir konağı gezdikten sonra tekrar yürüyerek meydana çıkıyor. Çok kalabalık bir meydan. Kendisine ilgi gösterenleri karşılıksız bırakmıyor. Türkiye’den Küba’ya gelenlerin veya Küba’da yaşayan Türkiyelilerin yanına sokulmasına izin veriyor. Onlarla içten ve samimi konuşmalar yapıyor. Kibirden ve tafradan uzak tavırları kendisini izleyenlerin gözünde görülür bir hayranlığa dönüşüyor.
Tayyip Erdoğan bu işte. İnsanların yüreklerine ulaşmayı bilen, onların yüreklerine dokunmasını bilen sahici bir lider O. Maskesiz ve samimi. O yüzden milyonların yüreği onun için çarpabiliyor. Çünkü onlar Erdoğan’ı kendinden biliyorlar. Kendi hamileri olarak görüyorlar. Hiç bir makamın kendisini değiştirmeyeceğine inanıyorlar. Ve hiç bir unvanın onu kendilerinden uzaklaştırmayacağına sahiden inanıyorlar.
Erdoğan için söylenen “Milletin adamı”, “Mazlumların lideri” ve “Sağlam irade” laflar o yüzden boşuna değil. Hepsinin dibi dolu ve hepsinin Erdoğan’da fazlasıyla karşılığı var.
Bir Kübalı: sadece Erdoğan’ı bilirim
Meydanda Erdoğan’ın yanına bir Türk geliyor. Orta yaşlarda. Yanında başı açık eşi var. Küba’dan evlenmiş. Eşini de tanıştırıyor Cumhurbaşkanımıza. Ayaküstü sohbet koyulaşıyor.
Taksiyle gelirken yolda Kübalı şoförle yaptığı konuşmayı aktarıyor heyecanla.
“Şoföre Türkiye Cumhurbaşkanının bugün burada olduğunu ve kendisini görmek için gittiğimizi söyledim. Şoför dönüp bana şu cevabı verdi: “ Ben Türkiye’den bir tek kişiyi bilirim. O da Erdoğan.”
Küba’yı ziyarete gelen Cumhurbaşkanının Erdoğan olduğunu bilmiyor ama Erdoğan’ı Erdoğan olarak biliyor. İşte Erdoğan’ın Türkiye sınırlarını çoktan aşan liderliğinin sırrı bu. Karizmasını yüreklerden alan bir liderliktir bu.
“Otoriterlik” ve “Diktatörlük” gibi Erdoğan’da hiçbir karşılığı olmayan adi suçlamaları dillerine dolayanlar Erdoğan’ın yürek iktidarını asla anlayamazlar. O yüzden Erdoğan’la giriştikleri/girişecekleri siyasi kavgalarda her daim yenilmeye mahkûmdurlar.
Erdoğan: demokrat devrimci
Türkiye’nin Başkanı Erdoğan kelimenin tam anlamıyla demokrat bir devrimcidir.
Erdoğan sevgisinde din, mezhep ve Irk gibi ayrımlar belirleyici olmuyor. Erdoğan sevgisinin o bildik sınırları deviren bir devrimci özü var.
Erdoğan’ın paradigmal düzeyde nasıl bir devrimci olduğu Türkiye’de yapıp ettikleriyle ortada. “Yeni Türkiye’nin mimarı”dır O.
İçerdeki statükoyu tarihe uğurlayan demokratik bir devrimci olan Erdoğan uluslararası statükoya da “Dünya beşten büyüktür” diyerek meydan okuyan bir liderdir.
“Yeni Türkiye”nin yanına iliştirdiği “Yeni Dünya” talebi, demokratik devrimciliğinin özünü oluşturuyor.
“Devrimcilik” sıfatı Erdoğan’da yeni bir anlama büründü. Yakıp yıkan ve şiddetle özdeşleşen eski tarz devrimcilik anlayışı Erdoğan’ın şahsında “yeniden inşa eden” bir anlama kavuştu.
Küba’dan işte böyle bir devrimci, yeni tarz devrimciliğin sembolü Erdoğan geçti.
Bu satırları Latin Amerika gezisinin son durağı olan Meksika’dan yazıyorum. Bir mani olmazsa Cumartesi kendi cennet yurdumuzda olacağız inşallah.
Türkiye gibisi yok. Ah benim cennet yurdum. Seni ne çok özledim bir bilsen....