Bugün herkesin cevap aradığı soruyu sorarak başlayalım:
Bozulmuş olan küresel ekonomik sistem hangi noktada?
2003 sonrası
küresel ekonomilerin muhteşem yükselişi olarak tanımlanan bol paralı, bol kredili ve finansal zenginliğin had safhaya ulaştığı bir dönem yaşandı. O muhteşem yıllardan sonra krizin fitili ilk olarak2007 yılında 10 milyar dolarlık karşılıksız menkul taşıyan balon şirket Bear Stearns'ın batışı ile ateşlendi.
Ardından 2008 yılında ABD'de
mortgage krizi denilen ve genele yayılan bir kriz dalgası daha yaşandı.
Sonra ekonomilerde umut ışığı görüldü; hatta bu ışığın güneşten geldiğini görüp çok sevinenler bile oldu. Genişleyici mali politikaların sonuç vermiş olduğu görülüp ekonomilere canlılık gelmişti.
Sonra, 2010 yılında bu sefer Avrupa
borç krizi derinleşmeye başladı. İzlanda ile başlayan Avrupa ülkelerine yönelik finansal saldırılar İrlanda, Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İtalya ile devam etti.
Bu arada iki kriz dalgası arasında
Afrika Baharı da yaşandı.
Afrika'da bahar olarak tanımlanan sokak hareketleri, Avrupa ve Amerika'da
sokak isyanları olarak isimlendirilip kendini gösterdi.
Avrupa'da demokrasiler rafa kaldırılıp Yunanistan ve İtalya'da 2001 krizinde Türkiye'nin benzerini yaşadığı
teknokrat hükümetleri işbaşına geldi. Sokak hareketleri de eskinin demokratik alışkanlığından uzaklaşarak bastırılmış oldu.
Genişlemeden- Daralmaya Krizin ilk dalgasında
genişleyici mali politikalar izleyen büyük küresel ekonomiler, ikinci kriz dalgasında bu sefer
kemer sıkıcı politikalara yöneldiler.
Ama ne genişleyici mali politikalar kalıcı çözüm olabildi, ne de kemer sıkan daraltıcı mali politikalar çözüm olacağa benziyor.
O zaman ne yapılacak?
Dünya nereye gidecek?
Not: Türkiye, 2009 yılında ekonomi kabinesindeki değişiklik sonrası açıkladığı kemer sıkma politikaları ile krizin ikinci dalgasına hazırlıklı girmiş; ardından 2010 ve 2011 yıllarında en hızlı büyüyen ülkelerden olmuştur. Fakat yine bu kemer sıkma politikalarının enerji fiyatları başta olmak üzere, maliyet artırıcı yanları sanayi üretimini de olumsuz etkilemiştir.
Para Çözüm Olacak mı? Küresel kriz dalgasının ilk ayağı 2008 yılında derinleşirken, ağırlıklı olarak
ABD parasal genişlemeye başvurmuştur. Ardından Japonya, Çin ve Avrupa'da genişleyici para politikalarını açıkladı.
İkinci kriz dalgası bu sefer Avrupa üzerinde etkili olurken birinci kriz dalgasında olduğu gibi yine genişleyici para politikaları uygulandı. Bu sefer
piyasaların istediği parayı en fazla Avrupa vermek zorunda kaldı.
Fakat burada bir tezat durumu da belirtelim: Birinci kriz dalgasında genişleyici mali politikalar izlenirken de, ikinci kriz dalgasında da daraltıcı mali politikalar izlenirken de ekonomiye ortak müdahale noktası piyasaya
para verilmiş olmasıdır.
Her iki kriz dalgasında da çözüm parada aranmıştır.
29 Buhranı da Önce Derinleşmişti Her iki kriz dalgasında çözümü para ile bulmaya çalışan küresel gelişmiş ülkeler acaba yanılıyor mu?
İnsanın buna hayır diyesi geliyor.
Çünkü Birleşmiş Milletler "
yüzyılın krizi" olarak tanımladığı bu ekonomik bozukluğa, IMF "
29 buhranından sonraki en derin finansal şok" demektedir.
Peki, bu kadar derin kriz olarak tanımlanmasına rağmen neden hala
"buhran" kelimesi ısrarla kullanılmak istenmiyor?
Soru ve sorunun cevabı aslında yapılan müdahalelerde de görülmektedir. Kesin olan bir durum var ki; G-20 başta olmak üzere
dünya bir buhran ile yüzleşmek istemiyor. Hiçbir lider buhranın gerektirdiği yükümlülüğü üstlenmiyor. Buhrana yönelik çözümler de şu ana kadar maalesef gündeme pek taşınmıyor.
Sanırım ülke kamuoylarına bu ekonomik bozukluk geçici bir kriz olarak lanse edilirse, şu ana kadar yapılan parasal müdahaleler daha kolay izah edilebilecek.
Aksi halde ise
durum gerçekten vahim...
Kriz mi & Buhran mı? Bugün küresel ekonomik düzenin ne durumda olduğuna dair ciddi farklılıkları, kamuoylarına pek yansımayan derin tartışmalardan görebiliyoruz.
Yaşanılan kriz sürecini basit şekilde açıklamak isteyenlerin ana argümanı kısaca şudur: 2003 yılında negatife kadar düşürülen faizler ile şişen kredi piyasası, 2005 sonrası yükselen faizler ile bir ödeme sorunu yumağına dönüşmüştür.
Oysa küresel ekonomik sistemin sorunları çok daha derindedir:
1-Öncelikle 29 buhranı sonrası ABD Başkanı 1933 Franklin Roosevelt ile temeli atılan orta sınıf teorisi, gelir paylaşımı sistemi, yüksek zenginliği önleyici vergi politikaları 80 sonrası ortadan kalkmış ve
gelir dağılımı bozukluğu hem kişisel hem de ülkesel bazda artmıştır.
2-
Finansallaşma ile artan kredi piyasası, genişleyen ülke borçları (az gelişmiş ülkeler dahil) kaynakların reel sektörden finans sektörüne akmasına neden olmuş, aynı zamanda
sermaye sömürüsü zirveye taşınmıştır. (Büyük bankalar, büyük yatırım fonları, büyük spekülatörler birer kaynak transfercisi haline gelmiştir.)
Finansallaşmanın bir diğer biriken sorunu ise karşılıksız zenginliktir. Bugün küresel milli gelirlerin yaklaşık 4 katı civarında mali kesim büyüklüğü oluşmuştur. Kabaca bugün dünyada 50 triyon dolar kadar gerçekte olmayan-karşılığı olmayan sanal bir varlık hüküm sürmektedir.
Not: Yeni derin devlet yapılanmasında bu ekonomik modelin katkısı çok önemlidir. Silah hegemonyasından-sermaye hegemonyasına geçiş. 3-Dünyanın
demografik yapısı bozularak
yaşlı ama zengin bir kesim karşısında
fakir ve işsiz bir genç nesil oluşmuştur.
4-Büyüyen kamu bütçelerine karşı
etkisizleşen bir devlet modeli oluşmuş, başlıca kamu hizmetlerinin etkinliği ve verimi düşmüş, artan büyük sermaye ve şirketler ise
kişisel özgürlükleri dahi ihlal edebilmiştir.
Not: Bugün Türkiye'de İDO örneği zirveye çıkmasına karşılık GSM şirketleri, bankalar, yayıncı kuruluş gibi sayısız şirket zulümlerinin yaşanması bir tesadüf değildir. Zalim Şirketler Küresel ekonomik modele basit bir örnek vermek istiyorum:
Bir (ABİK) şirket düşünün ki finansal piyasalara açılarak sadece kar odaklı bir yapıya bürünüyor. Kar maksimizasyonu için çalışanlarına başta ücret olmak üzere özgürlüklerini dahi kısıtlayıcı baskılar uyguluyor. Aynı şirket yine finansal yapının kısa vadeli yüksek kâr isteği uğruna müşterilerine de her türlü hile ve tuzaklar kurabiliyor, haksız kazançlar elde ediyor.
Örnek -ABİK- şirketimizin ne çalışanı memnundur, ne de müşterisi memnundur. O şirketin sadece karını hesaba katan az sayıdaki finansal tarafları memnun olmaktadır. Bir de primci üst yönetimi...
1980 sonrası başta İngiltere ve ABD'de uygulanan
özelleştirmeye dayalı zayıf devlet-güçlü özel sektör modelinin vardığı zirve, yukarıda örnekle açıkladığımız bir vahşi yapıyı ortaya çıkarmıştır.
Finansal Balonlar mı Patlıyor? Bugün küresel buhranın belki de ortalarında bir süreç yaşıyoruz. Medyatik olması sebebiyle başta Nouriel Roubini olmak üzere çok sayıda ekonomist buhranın derinleşeceğini belirtiyor.
Not: Şahsi görüşüm ve korkum odur ki; daha krizin buhran olarak derinleşip sosyal patlamalar ve değişimler aşamasına gelmediğini, asıl tehlike ve olayların sonraki aşamalarda oluşma ihtimalinin artmakta olduğunu söyleyebilirim.
ABD ekonomik yavaşlamaya girmiş, Avrupa durgunluk içerisindeyken; Çin ve Hindistan ise güçlü büyüme ivmelerini kaybederken başta Petrol olmak üzere varlık fiyatlarının çok yükseklerde seyretmesini nasıl izah edebiliriz?
Bugün küresel ekonomik büyüklüğün 4 katına yaklaşan mali büyüklüğün temelini nasıl açıklayabiliriz?
Tabii ki finansallaşma ile...
Reel karşılığı olmayan finansal yapıların oluşturduğu balonlar ve bu balonların patlayışları artık insanlık adına bir büyük sorun olmaktadır.
Özellikle 2008 sonrası ara ara yaşanan
tarım fiyatlarına yönelik finansal akımların henüz büyük sorunlarını yaşamadık bile...
Oysa açlıktan insanlar ölüyor, işsizlik beraberinde açlığı da getiriyor. Açlık sadece Afrika'da yaşanmıyor, Paris'in, Moskova'nın, New York'un arka sokaklarında da açlık var.
Ve paraya açıkmış, yedikçe doymayan finansal piyasalar maalesef kriz dalgalarında hep para ile beslenen kesim olmuştur.
Kriz dalgaları ile mücadele ediyoruz denilirken aslında; ücretler baskılanıyor, kamu hizmetleri küçültülüyor, varlık fiyatları şişiriliyor, alt gelir grubu vergileri artırılıyor, para muslukları açılıyor ve Finansçılar besleniyor.
Oysa buhranın her kriz dalgasına para odaklı bakış ile getirilen çözümler, aslında uzun vadeli buhranın daha da şiddetlenmesi ve derin sorunların oluşturmasına yol açıyor.
Fırtınada sel sularına bent çekerek hem yağışın hem de bentlerde biriken suların bir süre sonra birleşerek oluşacak büyük tufanını şimdiden düşünmemiz gerekiyor.
Kriz dalgalarını çözdük diye sevinirken tufanda ölmeyelim.