Avrupa, geleneksel ‘kemer sıkma’ programlarını tartışırken, dünyada hem yatırım yönünde hem de tüketim yönünde ciddi bir talep daralması olduğunu nihayet gördü ve bu sefer de resesyondan nasıl kurtulacağız meselesini tartışmaya başladı. Ancak bu tartışma öyle hemen sonuçlanacak bir tartışma değil. Çünkü özellikle Avrupa’da krizden ‘yeni’ bir büyüme stratejisiyle çıkacak bütünlüklü bir siyasi program-reçete yok.
Aşağıdaki grafiğimizde 2010’un ilk çeyreğinden itibaren OECD genelinde büyümeye etki eden kalemleri ve büyüme trendini görüyorsunuz. Krizin de etkisiyle 2010 başında stok değişkenin büyümeye etkisi en üst düzeyde. Burada henüz krizle birlikte bozulan kur ve emtia fiyat dengesi kurulamadığından ihracat kalemi düşük. Ancak hemen 2010’un son çeyreğinde, genel büyüme trendinin düşmesine rağmen, ihracatın büyümeye katkısı öne çıkıyor. İşte ihracat kaleminde, genel büyüme trendini hızla iyileştirecek bu düzelme, bize bu krizi, 1929 krizinden ayıran temel özelliklerden birini veriyor.
Ulusal ekonomilerin birbirine bağımlılığı en üst düzeyde ve iç talepteki (hükümet harcamalarından, stok yerine koyma ve özel tüketim harcamalarına kadar) daralmayı ihracat hızla telafi ediyor. Burada ihracatın iç pazarların daralmasına rağmen nasıl hızla yukarıya çıktığı sorulabilir. Bunun nedeni de geleneksel pazarlar yerine hızla yeni pazarların ortaya çıkması ve ülkelerin yeni pazarlar ve uzman oldukları mal alanlarında çeşitlendirmeye gitmek durumunda kalmaları. Örneğin Türkiye, bu dönemde bunu başaran ve bu yolla büyüyen ülkelerden birisi.
Bu ülkeleri -ihracatını artıran- üç ana grupta toplayabiliriz. Birinci grup Rusya gibi tek bir ana -stratejik- doğal kaynağı işleyip ihraç eden ülkeler. Bu ülkelerin, petrol ve doğalgaz gibi emtialardaki avantajı, talebin düşmesine rağmen, bu malların siyasi nedenlerle, fiyatlarının aşağı doğru elastik olmaması oldu. Rusya ve İran (İran ambargoya rağmen) bu süreçte önemli bir avantaj yakaladı. İkinci grup, sanayileşmiş ve hızla sanayileşen ülkeler, örneğin Almanya ve G. Kore. Almanya bu süreçte kriz nedeniyle euronun da düşük olmasından dolayı ihracatını artırdı ama bunun da sonuna geldi. G. Kore ise, görece düşük emek maliyetlerine teknoloji ve marka avantajını ekleyince hızla öne çıktı ve Brezilya gibi ihracatçı ekonomilerin de göreli geriye gitmesine neden oldu. Üçüncü grup, Türkiye, Vietnam, Malezya, Hindistan gibi ülkeler. Bu ülkeler hem coğrafi konumlarını hem de hızla düzelen siyasi istikrar patikasını iyi kullanarak sanayi ve ihracat bazlı bir büyüme yoluna girdiler. Burada Çin, ABD ikilisini ve bunların oluşturduğu dengeyi ayrı tutuyorum. Ama kısaca değinmek gerekirse ABD-Çin dengesi bozulmayacak ama içine, Rusya ve Almanya’dan daha fazla, demin sözünü ettiğim 3. gruptaki ülkeler uzlaşısını alacak.
Çöküş değil, değişim...
Şöyle ki; Roubini’nin dediği gibi 2013’ten itibaren yeni bir kriz dalgası gelecek ama bu kriz dalgası, Avrupa’nın gelişmiş ülkelerini tümüyle yenileyecek, Ortadoğu ve Afrika pazarlarını -piyasasını- açacak bir kriz dalgası olacak. Yani bir çöküş olmayacak. Rusya ve Almanya’nın ihracata dayalı büyümesi sekteye uğrayacak. Çünkü Almanya, kur avantajını kullanarak ihracata yüklenmenin sonuna geldi. Almanya’nın ensesinde Türkiye, G.Kore ve toparlanacak Doğu Avrupa var. Rusya’da yalnız petrol ve doğalgaz ihracatına dayanarak ayakta kalmanın sonuna geliyor. Onun doğalgaz tekelini TANAP gibi geçişlerle Türkiye kırıyor. Ama petrol artık bu kadar yüksek olmayacak ve alternatif enerji geliyor. Üstelik Barzani çok kararlı; Musul-Kerkük’ü Türkiye ile birlikte -Türkiye’den- devreye sokacak. Rusya, Suriye’ye bunun için bakıyor, Esad çözülürse denge bozulur ve Ahmedinecat da sallanır. Musul-Kerkük’ten sonra dışa açılan ve yenilenmiş rafinireleri ile pazara girmiş bir İran, Putin denen çarı bitirir. Almanya ve Neoconlar hatta İsrail için İran’ın nükleer meselesi önemli değil. Bunu, oradaki rejimi ayakta tutmak için kontr-baskı unsuru olarak kullanıyorlar. Ama İran’da da Hameney, Barzani kadar kararlı. O da Türkiye üzerinden yeni bir konsolidasyona gitmeyi düşünüyor. Bunun için İran-Türkiye ilişkileri basının yazdığı gibi değil. Ahmedinecat kanadı artık İran’ın tümü değil.
Türkiye’nin kısa dönemde bölgesindeki mücadelesi Almanya ve Rusya ile olacaktır. Buraya dikkat edelim.