Suriye’nin kasıtlı olduğu şüphesiz ve muhtemelen Türkiye’nin karşılık veremeyeceğini hesaplayarak hem dışarıya hem de kendi içine yönelik bir gövde gösterisini amaçlayan saldırısı üzerine ortaya çıkan kriz doğru yönetildi mi?
Türkiye başından beri Suriye ile bir sıcak savaşa girme niyetinde olmadığını birçok vesileyle göstermişti. Bugünkü uluslararası konjonktür içinde batı dünyasının da ne kendisinin Suriye’ye müdahale arzusu var ne de bizden böyle bir beklentisi. Suriye bunu bildiği için bu gövde gösterisini yapabiliyor zaten.
Akçakale’ye yapılan saldırı üzerine toplumca yaşadığımız ikilem de bu durumla ilgiliydi. Bu saldırıya cevap vermeye kalkışıldığında bir sıcak savaşın içine çekilme riskinin baş gösterebileceğini düşünenler bir tarafta yer aldılar. Egemen bir ülke olarak kendi topraklarına karşı gerçekleştirilen ve kendi vatandaşlarının can kaybıyla sonuçlanan bir saldırı karşısında ne olursa olsun sessiz kalınmaması gerektiğini düşünenler bir tarafta.
Hükümetin tutumu her iki yaklaşıma da cevap verir tarzda oldu. Türkiye’ye yönelen saldırı karşılıksız bırakılmadı. Uluslararası mütekabiliyet kurallarına uygun biçimde ve misliyle karşılık verildi. Diğer taraftan bu yapılırken amacın Suriye ile sıcak bir savaşa tutuşmak olmadığı da açıkça olmasa bile tarafların anlayabileceği tarzda ifade edildi. Bu bakımdan ilk gün itibarıyla krizin doğru yönetildiğini söyleyebiliriz.
Bu arada başta BM ve NATO olmak üzere uluslararası zeminde Türkiye’nin pozisyonunun meşruiyetinin tanınmasını sağlayacak yönde temasların gerçekleştirildiğini de unutmayalım.
Bu aşamada belirsiz olan husus Suriye tarafının bir sonraki hamlesinin ne olabileceğiydi. Şam yönetimi Türkiye’nin cevabı üzerine yeni bir saldırıya girişirse ne olacaktı? Böyle bir durumda Ankara’nın bir sıcak savaşa dâhil olmama kararlılığı sürdürülebilecek miydi?
Aynı akşam Suriye’nin pozisyonunun en güçlü iki destekçisi olan İran ve Rusya da bir dizi diplomatik temas gerçekleştiriyordu. İranlı ve Rus yetkililerin Suriyelilerle olduğu gibi Türk yetkililerle ve konuyla ilgili üçüncü tarafların temsilcileriyle de görüşmüş oldukları söyleniyor. Muhtemelen bu temasların neticesi olarak Suriye tarafı özür olarak algılanabilecek tarzda bir açıklama yaparak krizin hararetinin düşmesini sağladı.
Türk tarafının silahlı cevabına da pek ses çıkarmamış olduklarına göre krizi sürdürmek niyetinde olmadıklarını varsayabiliriz. Ne var ki Suriye ne sözüne ne de tutumuna güvenilebilecek bir devlet değil. Her an her türlü çılgınlığı yapma istidadına sahip bir yönetime sahip çünkü.
Köşeye sıkışmış kedi yanına yaklaşanı tırmalar. Suriye şu anda o pozisyonda. Dolayısıyla bir taraftan kendi içindeki muhalif güçlerin diğer yandan bölgesel ve uluslararası güçlerin devam eden tazyikleri karşısında önceki gün yaptığına benzer bir çılgınlığı tekrarlamayacağının garantisi yok.
İşte bu yüzden hükümetin dün Meclis’ten geçirdiği tezkereye ihtiyaç vardı. Birincisi maruz kalınacak bir saldırı durumunda Türk askeri güçlerinin buna hızla karşılık vermesinin yolu açık bırakılmalı. İkincisi, bu tedbire ihtiyaç olmasa dahi askeri hazırlığın karşı taraf için caydırıcılık teşkil etmesinin sağlanması gerekiyor.
Angajman kurallarında gerçekleşen değişiklik her ne kadar anında misilleme imkânı veriyor olsa da daha ileri bir askeri harekât için Meclis onayı gerektiği için bunun en azından caydırıcı olmak için yetersiz kalacağı açık. Onun için “bu tezkereye ihtiyaç yok, bununla cihan savaşı çıkarılır” itirazları mantıklı değil.
Diğer yandan “AK Parti bizi savaşa sokmak istiyor. Onun için bu tezkereyi çıkarıyor” şeklindeki yorumlar da haksız. Bu hükümetin yaklaşık bir buçuk yıldır Suriye’ye karşı tek başına bir sıcak savaşa girmemek için direndiğini, iç ve dış baskılara rağmen bu tutumunu değiştirmekten kaçındığını çeşitli vesilelerle gördük.
Bana sorarsanız hükümet bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bir sıcak savaşın içinde yer almamak için ne gerekiyorsa yapacaktır. Çünkü savaşın nasıl bir yıkım aracı olduğunu ve neden en son başvurulması gereken yol olduğunu en iyi devlet yönetme sorumluluğu üstlenmiş olan insanlar bilirler.