Geçtiğimiz yıl, 1 Ocak 2013 tarihli “Dört derste hükümet nasıl devrilir?” adlı yazımı “Anlayacağınız 2013’te Hükümeti devirme çabaları yine çok renkli olacak. Sonucu ise muhalefetin değil, daha çok Hükümetin doğruları ve hataları belirleyecek” diye bitirmişim.
Gerçekten de öyle oldu... Hükümeti zayıflatan ve güçlendiren gelişmelerin etkisini yine Hükümetin kendisi belirledi...
Geçen yılki yazımda şöyle demişim:
“Hükümeti devirmede en iyi yöntem böl-yönet. Tipik bir İngiliz geleneği olan bu yöntem defalarca denenmiş ve başarılı olmuştur. ‘Böl-yönet’te iki noktaya çalışılabilir: 1) Yukarıya, 2) Tabana... Hükümeti devirmede tabandan yapılabilecek çalışmaları ise 3 başlıkta toplamak mümkün: Cemaat-Parti gerilimini arttırmak, ekonomiyi bozarak liberalleri partiden soğutmak ve Türk-Kürt çatışmasına oynamak... Bunlar içinde en ‘kolayı’ Cemaatle gerilime oynamak gibi duruyor. Çünkü bu konuda fitneye oldukça müsait bir ortam zaten mevcut.”
***
AK Parti 11 yılı aşan iktidarı boyunca dostlar kadar, pek çok düşman da edindi... Her geçen gün aşırı güçleniyor olması bu düzenden istifade eden bazı aktörlerin dahi canını sıktı. Sistemin sadece bir parti üzerine oturması, onu dengeleyecek aktörlerin bulunmayışı bazı ekonomik ve toplumsal çıkar gruplarının manevra alanlarını daraltıyor ve onlar da yeni dengeleyiciler arıyorlar.
Başka bir deyişle, sadece düşmanları değil, sistemde denge arayışında olanlar da AK Parti’nin zayıflamasına veya diğer güçlerin yükselmesine destek verebiliyorlar.
Aslında Parti, kendi çabasıyla bu tür arayışları izale edebilirdi. Aynı şekilde dış dünyada beliren uzlaşılmaz, ‘başına buyruk ve korkutucu Türkiye’ algısı da çok basit bazı dokunuşlarla değiştirilebilirdi, hâlâ da değiştirilebilir.
Diyeceğimiz o ki karanlık iç ve dış güçler argümanının ötesinde Parti’nin kendi hataları ve eksikleri ile uzun yıllar iktidarda olmanın verdiği zorluklar da yaşadığımız krizler içinde önemli etkenlerdir.
***
‘Bundan sonra ne olur’ derseniz, en büyük risk Cemaat ile gerilimin Cemaat boyutunu aşarak daha geniş kitlelere sirayet etmesidir. Örneğin, sorun Hükümet-Yargı veya Hükümet-Cemaatler sorunu haline gelirse kriz derinleşir... Hükümet’in en çok üzerinde durması gereken nokta da budur herhalde.
İkinci önemli nokta, krizin ekonomi krizi haline gelmesidir. Türkiye, ‘kırılgan beşli’ olarak adlandırılan ülkeler arasında cari dengesi en çok açık veren ülke durumunda... Ayrıca Türkiye ekonomisi zorlu küresel konjonktüre iç krizlerle ve iki büyük seçimle giriyor. Dışarıda, ABD’nin para arzını kısmasına kesin gözüyle bakılıyor ve dolardaki değişim karşısında Türk lirasının çok da dayanıklı olmadığını son 1 yılda net bir şekilde gördük. Bu bağlamda, döviz kurlarındaki aşırı dalgalanmalar içeride siyasi ve toplumsal sorunlara yol açabilir ve krizleri derinleştirebilir...
Son olarak Kürt sorunundaki reformlar ve Öcalan’la süren görüşmeler Türk ayrılıkçılığını kışkırtabilir ve bu da krizlere sos olabilir...
Tüm bunlara ek olarak, 2014’de iki önemli seçim var... Önce yerel seçimler geliyor, ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi. Yerel seçimlerde yaşanabilecek aşırı iniş çıkışlar toplumda algı kırılmalarına yol açabilir ve bunun ağır siyasi sonuçları olabilir... Bu nedenle Hükümet’in yerel seçimlere ilişkin olarak beklentileri yüksek tutmaması gerekir. Aksi takdirde yaşanabilecek kazalarda hayal kırıklığı çok büyük olur ve bu da yine krizleri derinleştirici etki yapabilir...