Bugün daha iyi görülüyor ki Türkiye’nin Suriye politikası alternatifsizdir; yani, Esad rejimine karşı tavır koymaktan başka seçenek yoktur. Tavrın da açık, net ve ısrarlı olma mecburiyeti vardır. Tutarlı ve ilkeli politikanın kazancı büyük olur ama yol üzerinde her zaman bedeli ve maliyeti vardır. Akçakale’de Türkiye’nin başına gelen tatsız olay da, dozu artan PKK terörü de bu bahse girer.
Buna rağmen baştan beri Ankara, Suriye ile savaşmak yolunu hiçbir şekilde düşünmüyor. Durum ne kadar tatsızlaşsa da yolun bir yerinde silahların konuşmasını istemiyor. Doğru, isabetli ve karlı bir yaklaşım...
En kritik anlarda bile bu soğukkanlılık ifade ediliyor.
Akçakale olayı, bu olaya karşılık yapılan misillemeye rağmen, dün Meclis’te kabul edilen müdahale yetkisi tezkeresinin hemen ardından Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay şunları söylüyordu:
“Bu tezkere bir savaş tezkeresi değil. Maksat caydırıcılılık...”
Temel yaklaşım Esad’ın iç savaş sonucu devrilmesidir, Türkiye’nin müdahalesiyle sonlandırılması değil...
Bu noktada, Esad birliklerinin Akçakale’yi Türkiye’yi savaşa çekmek için vurduğu tezi de açıklayıcı değildir. Ne kadar çılgınlaşsa, ne kadar kontrolünü kaybetmiş olsa da Esad’ın böyle bir yönteme müracaat etmesi mantığa aykırıdır. Tam tersine, hiç istemeyeceği şey Türkiye’nin bu işe bir şekilde karışması olacaktır. Çünkü, Türkiye’nin meşru müdafaa gerekçesiyle bile Suriye’yi bombalaması en başta Özgür Suriye Ordusu’nu cesaretlendirecek ve Esad’ı iyiden iyiye köşeye sıkıştıracaktır.
Bununla birlikte Akçakale olayı ister kasıt ister de sehven olsun Türkiye için cevap vermekten başka bir yol düşünülemezdi. Özellikle, 22 Haziran’da yaşanan uçak düşürme olayından sonra...
Sabır ve toleransın kaçınılmaz olarak bir sınırı olduğu gibi; hükümetin kendi vatandaşlarının emniyetine yönelik önlem almak mecburiyeti vardır. Aksi takdirde, bölge üzerinde politika geliştirmek şöyle dursun, olup bitenler hakkında konuşmak bile mümkün olamazdı.
Kim olsa bunu yapmak zorundaydı ve kimse Türkiye kadar sabırlı olamazdı. Bu fark, Akçakale olayı ve olay sonrası başlatılan diplomatik hamlelerde Ankara’nın avantajı olmuştur.
Düşünün olayın meydana geldiği 16.30’dan sadece birkaç saat sonra bütün dünya Türkiye’nin yanında pozisyon açıkladı. O sıralarda toprakları Türkiye tarafından bombalanmış olan Suriye de alttan almaya başlamıştı.
Çok tatsız bir olay yaşanmasına rağmen günün finalinde; krizin başladığı ilk günlerden bugüne Türkiye Suriye konusundaki en iyi noktasına ulaştı. Hükümet, krizin doğurduğu problemi faydaya çevirmiştir. 4 Ekim sabahına uyandığımızda sadece gereken cevap verilmekle kalmadı; Türkiye’nin Suriye politikasında önü bütünüyle açılmış oldu.
Nasıl?
1-) İddiaların ve umulanın aksine başta NATO ve ABD olmak üzere uluslararası toplum Türkiye’ye kesin bir destek verdi. Bundan sonra Suriye’nin kopartacağı patırtının muhatabının sadece Türkiye değil NATO olacağı ilan edildi.
2-)Esad yönetimi, zaten tükenmekte olan meşruiyetinden bir parça daha yitirdi.
3-) En önemlisi de ödenen bu bedel, Esad sonrası yeniden yapılandırılacak olan Suriye’de Türkiye’nin rolünü bir parça daha artırdı.
Gelişen bütün olaylar en nihayet bir noktaya çıkıyor: Esad’ın günleri sayılıdır. Günlerin iki ay ya da on iki ay olması akıtacakları kanı artırır Baas rejimi için sonucu değiştirmez.