Başbakan Erdoğan’ın Rusya ziyareti, Şam saldırısı nedeniyle son derece kritik bir nitelik kazandı. Görüşmeler, Suriye sorunu üzerinden ikili ilişkilerde yaşanan sorunların aşılması amacıyla gerçekleştirilmişti. Türkiye ile Rusya arasında bazı anlaşmazlıklar olduğu ve bu anlaşmazlıkların büyük ölçüde Türkiye’yi de aşan büyük rekabetten kaynaklandığı söylenebilir.
Büyük rekabet kabaca petrol-doğalgaz rekabeti olarak ifade ediliyor. ABD, petrol kaynakları ve transfer olanaklarında, Rusya da doğalgaz kaynakları ve taşıma hatlarında belirleyici olmayı arzu ediyor. Suriye gibi petrolü ve doğalgazı bulunmayan yerler bu büyük mücadele çerçevesinde sadece doğu Akdeniz hattını ima ediyor. İran, Irak, Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan ile birlikte haritaya bakıldığında, hatta manzaraya Kıbrıs da eklendiğinde, Suriye’nin önemi anlaşılabiliyor. Dünyanın petrol ve doğalgaz bölgelerinin bu iki güç tarafından bölümlendirmeleri, kendi başına sorunlara kaynaklık edebilir. Ancak sorunların bu denli büyümesinin esas nedeni, Avrupa ülkeleri ve Çin gibi bu enerji kaynaklarına bağımlı olan oyuncular.
Avrupa ülkeleri ve Çin’in kaynaklar konusunda bu iki ayrı ve rakip güce tek taraflı olarak bağımlı kalma endişesi yaşadıkları söylenebilir. Zira Rusya-ABD rekabetinin danışıklı bir oyuna dönüşeceğini, dolayısıyla küresel piyasalardaki bu tekelleşmenin de kendi hareket imkanlarını, pazarlık şanslarını ve siyasal manevra alanlarını azaltacağını öngörüyorlar.
Türkiye’nin endişeleri
Benzer endişeleri Türkiye’nin de yaşadığına kuşku yok. Enerji tedariki açısından dış piyasalara bağımlı olan Türkiye, enerji zengini yakın coğrafyasında ikili ilişkilerle ihtiyacını karşılayabilecekken, giderek bu iki ülkenin tercihlerine göre davranmak zorunda kalıyor. Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılayabilecek en yakın komşusu İran, ancak bu ülkeye ‘nükleer’ nedenlerle ambargo uygulanıyor; dolayısıyla Türkiye de ait olduğu bloğun yaptırım kararlarına uyarak İran ile enerji ticaretine sınırlama getirmek zorunda kalıyor.
Benzer bir durum Irak için de söz konusu. Türkiye’nin enerji ticareti yapabileceği diğer sınır komşusunun merkezi yönetimi, Türkiye ile ilişkileri germek niyetinde. Türkiye Kürt bölgesiyle ilişkileri geliştirirken, Bağdat yönetimi bu girişimi ‘düşmanca’ buluyor; Kürdistan-Türkiye ittifakını bir tür bölücülük olarak niteliyor. Bu, kuzeydeki enerji kaynaklarının Bağdat denetiminden çıkma ihtimali taşıdığı için endişe nedeni oluyor. Bağdat Türkiye’ye tehditler savurup Kürtleri de baskı altında tutmaya çalıştıkça da, ülkenin bölünme ihtimali artıyor.
Gelişmelere bakılırsa, Suriye’nin de bölünme ihtimali büyük; zira Suudi merkezli ve ABD ittifaklı enerji hatları ile İran menşeli ve Rusya destekli enerji hatlarının mücadelesini idare edemedi Esad yönetimi.
Türkiye’nin talebleri
Türkiye, topraklarındaki söz konusu büyük rekabeti yönetemeyen rejimlerle çevrili, kendisi de ‘Kürt sorunu’ ile bu yönetememe haline her an ortak olma potansiyeli taşıyor. İşte Rusya’ya yapılan ziyareti kritik kılan konu tam da bu. Türkiye, Rusya’nın yitirmek istemediği alanlarda varlığını sınırlı olarak sürdürmesini önerip bu konuda anahtarı elinde tuttuğunu ima ediyor. Karşılığında ise Irak, İran, Suriye, Kıbrıs, Ermenistan ve hatta Azerbaycan kanalıyla Türkiye’ye baskı yapılmamasını istiyor.
Rusya politikasını değiştirir mi bilinmez. Ancak başbakanın ziyareti, dolaylı olarak yani başka ülkeler üzerinden Türkiye’ye hatta Türkiye üzerinden de başka ülkelere baskı yapılmasına razı olunmadığını göstermesi bakımından önemli. Rusya’ya ‘esas sorun kiminleyse, onunla halledin’ diyen Türkiye, her durumda Rusya ile yüz yüze görüşmenin gereğine dikkat çekerek kurulmuş ilişkilere zarar vermenin maliyetini hatırlatmış oldu. Muhtemelen anlaşmazlıklar çözümlenmemiştir bu ziyaretle. Ancak ziyaretin yapılmış olması bile Türkiye’nin Rusya ile iyi geçinme niyetini ortaya koymaya yeter, bu ülkeyi Türkiye ile diyalog sürdürme durumunda bırakır.