Salı günü gerçekleşen ve yaklaşık beş saat süren MGK toplantısını merakla bekliyordum çünkü geçtiğimiz hafta bir kaynağım “Bazı konularda önemli kararlar alacağız…” demişti. Toplantıya kısa bir süre kala, TBMM kürsüsünde Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı vurguyu yapınca “Bu toplantıyı önemli kılan ne” sorusunun peşine takıldım.
Elbette MGK kararları gizlilik içeriyor. Bu toplantılarda ulusal güvenlikle ilgili alınan kararlar kamuoyu önünde konuşulmuyor. Ancak sonuçlarını ilerleyen süreçlerde, sahada görüyoruz. Daha önce de söylediğim gibi alınan kararlarla ilgili ipuçları MGK sonrası yapılan açıklamanın satır aralarında yer alıyor. “Önemli kararlar alınacağı” açıklandığında, MGK’dan yapılan yazılı açıklamaları satır satır, dikkatli bir şekilde okumak gerekiyor.
Bu toplantıda iki konu ön plana çıkıyor:
Birincisi Fırat’ın doğusundaki gelişmeler. Bu bölgeyle ilgili MGK’da alınan bir karar olduğu anlaşılıyor çünkü bir vurgu ilk kez yapılarak kayıt altına alınıyor. O vurgu, terör örgütünün Suriye’nin kuzeyinde cebren değiştirdiği demografi (nüfus yapısı) konusu. Açıklamada “PKK/PYD-YPG’nin bölge halkına zulmederek ve göçe zorlayarak değiştirdiği demografik yapıya karşı duyarsız kalınmayacağı güçlü bir şekilde ifade edilmiştir…” deniyor.
Yani…
Bu konuda “yaklaşıyor yaklaşmakta olan” diyebiliriz. Çünkü Ankara’nın Fırat’ın doğusuna ilişkin şöyle bir perspektifi var: Terör örgütü Suriye’de iç savaşın başladığı günden bu yana, DEAŞ’la mücadele kisvesiyle ele geçirdiği her yerden çıkarılacak. Arapların, Türkmenlerin ve PKK muhalifi Kürtlerin kovulduğu tüm kentlerde demografi eski haline getirilecek. Herkes evine dönecek ve o kentleri hangi nüfus yoğunluktaysa o yönetecek. Aşağı yukarı plan bu.
Ankara bu vurguyla, “harekete geçmeden önce uluslararası meşruiyetini pekiştiriyor” da denebilir.
Peki, geri dönüş nerede başlayacak? Tel Abyad bir Arap şehriydi ancak terör örgütünün eline geçtikten sonra nüfus yapısı değiştirildi. Bu yüzden Tel Abyad üzerinde özellikle duruluyor.
Bu arada... Açıklamada “Hiçbir emrivakiye göz yumulmayacağı…” mesajı, terör örgütünün “PKK/PYD-YPG” olarak vurgulanması ABD’nin “sınıra gözlem noktası kuralım”, “PKK ile YPG’yi ayıralım” stratejik manevralarına da yanıt niteliği taşıyor.
Doğu Akdeniz’de Casus Belli
İkincisi de Fırat’ın doğusu kadar hassas bir konu. Doğu Akdeniz’deki gelişmelerden bahsediyorum. Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi bölgesel konjonktürden faydalanarak Ege’de ve Doğu Akdeniz’de alan genişletmeye çalışıyor. Enerji konusunda İsrail ve Mısır’la ittifak içindeler. Kıbrıs Türkü’nün de hakkı olan doğalgaz rezervlerine el koymaya çalışıyorlar. Bazı Avrupa ülkelerinin de desteğiyle Ege’de oldubitti yaratma peşindeler. Türkiye’nin denizlerde boğazını sıkmaya çalışıyorlar. Benzer girişimler geçmişte de yaşanmıştı. Kıbrıs Barış Harekâtı’nı boşuna yapmadık. Şimdi bu konuda Ankara’yı rahatsız eden yeni bir sürece girdiğimiz anlaşılıyor. Bunu nereden çıkarıyorum? MGK açıklamasında adı konmamış bir “savaş nedeni” hatırlatması var. Cümle aynen şöyle: “… Meclis iradesine dayanan kararlılığımızın dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.” Burada Meclis iradesi derken eski bir karara atıf yapılıyor. Atina 12 mil konusunda yine bugün takındığı tavrın bir benzerine başvurmuş, bunun üzerine TBMM toplanmış ve 8 Haziran 1995’te “Savaş nedeni (Casus Belli)” kararı almıştı. MGK’da isim verilmeden bu karara atıf yapılması oldukça önemli.