Bana söz düşer mi bilmem... Eski Başbakan tarafından Kripto FETÖ’cü ilan edilen Nedim Şener’in 15 Temmuz gecesi Kanal D binasını ele geçirmeye çalışan darbecilere karşı nasıl direndiğini gözlerimizle gördük.
Görüntüleri var.
Dileyen, arama motorlarına uygun denekleri yazarak o görüntülere ulaşabilir.
Esasında pek çok kişinin “görüntüleri” var.
Darbe gecesi kim neredeydi, bulup çıkarmak kolay.
Bu takibi, sosyal medya üzerinden de yapabilirsiniz.
Darbe anında kim hangi mesajı paylaşmış, bulabilirsiniz.
Bir de, darbeyi “güvenli evde” geçirenler var.
Onları da biliyorsunuz ve küçük bir taramayla isimlerine ulaşabilirsiniz.
Bazı eski yöneticilerimiz, televizyon mülakatında, 15 Temmuz gecesi, kendilerine gelen telefon mesajı (yahut uyarısı) üzerine, korumalarıyla birlikte güvenli bir eve geçtiklerini ve orada beklediklerini anlattılar.
Neyi beklediler?
Beklerken ne düşündüler?
Korktular mı?
Üzüldüler mi?
Öfkelendiler mi?
Öfkelendikleri muhakkaktır...
Öfkelenmişlerdir ama duruma müdahale etmeyi, “direniş”in bir parçası olmayı düşünememişlerdir... “Direniş” erken saatlerde başlamıştı; Başbakan Yıldırım konuşmuştu ve “darbecilere pabuç bırakmayacaklarını” söylemişti; eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül konuşmuştu; dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ konuşmuştu; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli konuşmuştu; Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ölümüne, ölümüne...” sözleriyle kitleleri sokağa çağırmıştı.
Yani bir “direniş” olduğu biliniyordu ve “Ben görmedim, duymadım” mazereti geçerli değildi.
Demek ki, her insan aynı mukavemeti gösteremiyormuş...
Gösteremeyebilir...
İnsandır ve türlü “duygu”ların muhasarası altındadır.
Kınamıyoruz, ayıplamıyoruz.
Darbeyi güvenli evde geçirenlerden biri olan Kemal Kılıçdaroğlumüstesna...
Onu hem kınıyoruz, hem ayıplıyoruz.
Bizi temin etmek için “Artık bu ülkede darbe filan olmaz” diyen, ezkaza darbe olursa tankın üzerine çıkacak ilk kişinin kendisi olacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz akşamı Atatürk Havalimanı’nda tankları görünce tornistan etti. VIP salonuna kaçıp darbecilerle muhaberata koyuldu. Tanklar yolu açınca da “kontrollü” bir şekilde tüyerek Bakırköy Belediye Başkanı’nın “güvenli ev”ine sığındı ve elinde kumanda, sabaha kadar televizyondan darbeye direnirken şehit olan insanları izledi.
Diğer güvenli ev sakinleri için bu ifadeleri kullanamayız, çünkü Kemal Bey gibi söz vererek kendi kendilerini bağlamadılar; dolayısıyla kınanmaları ve ayıplanmaları beklenmemeli.
Fakat, “İster kripto FETÖ'cü, ister 28 Şubatçı, ister AK Parti içinde fitne çıkarmaya çalışan tek tük kişiler, 1.5 yıldır yapmaya çalıştıkları şeyi yapamadıkları için bugün Konya'ya saldırıyorlar. Ama karşılarında bizi bulurlar. Hiç kimse Konya'nın başını önüne eğdiremez” sözlerini ayıplıyoruz.
Kimse Konya’ya bir şey demiyor.
Bir kişiden ByLock çıkmış ve bu kişi Konyalıymış.
Nedim Şenerde, haklı olarak, “Bu kişi neden özel muamele görüyor?” diye soruyor.
Hepsi bu...
Biz beklerdik ki, Nedim Şener’e yönelik zehir zemberek sözler, ByLock taşıyan bu Konyalıya (yani Ahmet Şan’a) söylensin.
Hatta, zamanında Schulz’a söylenmiş olsun.
Schulz, Cumhurbaşkanı Erdoğan için, “Bizim bağıran çağıran bir adamla işimiz olmaz. Biz Başbakan Ahmet Davutoğlu’yla anlaştık” demişti.
Bu terbiyesizce çıkış, dönemin yöneticileri tarafından sessizlikle karşılanmıştı.
Demek ki, bazılarını gözünde ByLock şüphelisi Ahmet Şan kadar değeri yokmuş Erdoğan’ın!