Anıtkabir ziyareti sırasında Ürdün Kralı’nın gözünden yaşlar süzüldü. O ağlamasın da kimler ağlasın. Ülkesine 350 bin Suriyeli mülteci sığınmış durumda ve bu sayı her geçen gün artıyor. Türkiye’de 200 bin kadar Suriyeli sığınmacı var ve bu insanların hem maddi yükleri hem de güvenlikle ilgili sorunları Türkiye’yi bile bunaltmış durumda. Ürdün, kapasitesi sınırlı bir ülke olarak Suriye krizinin kendisine sıçrayan kısmı karşısında çaresiz kalmış olmalı.
Türkiye’ye yapılan ziyaret de aslında bu çaresizlikle ilgili. Bir yandan Suriye’den kaçan ve gelip küçücük ülkeye yerleşen Suriyeliler konusu var, öte yanda ise muhaliflere yapılan yardımlar nedeniyle yapılan baskılar.
Birleşik Krallık ve ABD, muhalif güçleri askeri olarak eğittiklerini ve silah ile askeri teçhizat verdiklerini artık gizlemiyorlar; hatta ‘ılımlı’ kesimlere daha fazla yardım yapılması gereğine işaret ediyorlar.
Bu yardımların bir kısmı Ürdün’den gidiyor, muhtemelen eğitimlerin bir kısmı da bu ülkede yapılıyordur. Dolayısıyla Ürdün de, tıpkı Türkiye gibi Suriye yönetiminin hedefleri arasında. Türk jetini düşürenler kimbilir Ürdün’e neler ediyor ya da neler etmekle tehdit ediyorlardır.
Ölümcül olasılıklar
Kral Abdullah’ın ülkesine yönelik tehditleri açıkça dile getirmemesi, devlerin savaşına bulaşmak istememesinden kaynaklanıyor. Zira Ürdün Kralı’nın sinirini bozan tek konu Suriye değil; daha büyük bir derdi var ve o da Filistin konusu. Filistin’in devlet olarak varlık sürdürmesi bir dizi pazarlığa bağlı. Pazarlık konularından bir tanesi de ülke dışında bulunan Filistinlerin geri dönmeleri konusu.
Taraflar meşreplerine göre farklı rakamlar ortaya atsalar da bölgeye dönmesi öngörülen Filistinlilerin en az 1.5 milyon kadar olduğu söylenebilir. Bu arada hatırlatalım, yaklaşık 6 milyonluk Ürdün’ün yarı nüfusu da daha önce göçmüş Filistinlilerden oluşuyor. Filistin’de neredeyse devlet kuracak toprak kalmadığı, olanların da yerleşimcilerle sürekli doldurulduğu düşünülürse, geri gelecek Filistinlilere Ürdün’ün adres gösterilmesi olası.
Bu, Filistinliler devletlerine ülke istiyorlar ise Ürdün’e de bakabilirler anlamına gelen bir eğilim ve uzun zamandır da konuşulan bir konu. Özellikle Gazze ile Batı Şeria’nın birlik sağlayamama ihtimali artınca gündeme gelen bu konu, esasen Şeria nehrinin iki yakasını tek devlet, belki bir federasyon haline getirme planı olarak görülebilir.
Yaşamsal sorunlar
‘Ilımlı’ Filistinlileri Kral Abdullah’a emanet edip, radikal Filistinlileri İsrail’e havale etmek anlamına gelen bu plan, Ürdün’e yeni yerler vaat etmek gibi görülebilir. Ancak Ürdün Kralı’nın ‘büyük Ürdün’ planları olduğunu sanmam; tam tersine birleşik Ürdün demek, Ürdün’ün Filistin içinde erimesi demek.
Kralın yerinde kim olsa ağlar, zira dert bir değil. Ülkesine sığınan ya da ülkesinden yapılan yardımların ulaştığı Suriyeli muhaliflerin bir kısmı da Ürdün’ü rahatsız edecek ölçüde ‘radikal’. Diğer bir ifadeyle Ürdün Suriye krizi nedeniyle kendisine sıçrayacak bir ‘bahar sendromu’ndan ya da aşırı, radikal şiddet yanlısı gruplardan gayet rahatsız. Kısacası ne geri gidebiliyor, ne de daha ileri.
Üstelik tüm bu süreç içinde bir de İsrail’e dikkat etmesi gerekiyor. Suriye konusunun Lübnan’a taşma, İsrail-İran çatışmasına dönüşme riski bulunuyor ve tüm bu olasılıkların Ürdün’ü perişan edecek sonuçları olabilir. İsrail ile Suriye sınırında görev yapan BM gözlemcilerini kaçıran muhalif güçlerin BM’yi de kızdırdığı düşünülürse, varlığını BM’deki prestijiyle koruyan Ürdün’ün durumu daha da zora giriyor. Zira, o muhalifleri kollayan ülke gibi görülmesi olası.