Amerikan Merkez Bankası FED’in adının dünyada öne çıkması, yeni durumlardan biri. Singapur’dan Hindistan’a, Türkiye’den Brezilya’ya her yerde FED gündelik konu oldu ve bu konuşma -hayırla anma- şeklinde değil... FED’in zaten bizzat yaptığına yapacağına pişman olduğu ve amaçlanan ekonomik iyileşmelerden hiçbirini sağlamamış Aylık Tahvil Alımları, herkesin ortak derdi... Ekonomiye destek gazı vereceğiz diye başlayan 85 milyar dolarlık aylık alımın, 16 küsur trilyonluk ABD milli gelirinin büyümesine faydası yok. İstihdama ya da yatırıma ölçülmüş kanıtlanmış bir faydası yok. 85 milyar doların, ABD bütçesi olan üç buçuk trilyon dolar içindeki varlığı, televizyon ekranındaki sinek kadar. Bu alımı azaltacaklar ve zaman içinde durduracaklar- diye dünya ekonomisi mayıstan beri allak bullak.
Eskiden yanlış düğmeye basılması sonucu yaşanacak nükleer felaket senaryoları vardı. Gerçi bu ihtimal hâlâ var. Üstüne, FED’in yanlış zamanda yanlış düğmeye basma ihtimali kabus senaryosu oldu.
FED eylülde gazı azaltamadı. ABD ekonomisi bu minicik gazın kesilmesini bile kaldıramazdı... Bu gidişle 2014 başından önce de kesmeye teşebbüs edemeyecekler. Ancak bu -gazı kesti... kesiyor- meselesi dünyayı çok gerdi.
Önceki gün Washington’da tamamlanan IMF-Dünya Bankası toplantılarında iki lafın biri FED idi... Diğeri de, ABD siyasetinin ülkeyi ve bütçeyi kilitleyip, Hazine’yi iflas yoluna sokmasının garabeti... Dünyanın eli yüreğinde: FED ne yapacak, ABD Hazinesi’ne ne olacak? ABD ve dünya ekonomisine istikrar katması gereken bu iki kurum istikrarsızlık üretiyor. Hayret birşey.
FED’in iyi formüle edilmemiş -gazdan ayağı çekme- duyurusu mayıstan beri Türkiye dahil her yerde belirsizlik körükledi. Şimdi FED içinde de -Biz bu işi iyi yönetemedik, şeffaflık yapacağız diye kargaşa yarattık- denmekte. Ve fillerin tepişmesinden ezilen dünya ülkeleri FED’e ABD’ye ricacı: Lütfen, bir zahmet çalkantı ve belirsizlik yaratmaktan vazgeçin...
IMF toplantılarında Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da konuştu. Düz Türkçe ile: Evet her ülkenin ayrı öncelikleri var, ama riskler ortak. İç politika- diye alınan bireysel kararlar her yanda etki yapıyor. Her ekonomi birbirine bağlı olduğundan, sorun geri dönüp o ülkeyi de etkiliyor- deyip, FED çalkantısının ABD’ye etkisini hatırlattı. Benzer -İç Politika- adımlarını Japonya da atıyor. Bir ölçüde Euro Bölgesi atıyor. Bu merkez bankalarının kararları hesapta -iç ekonomi için- ama hamam tasının mermer kurnaya çarpması gibi, hem çevreye su sıçratıyor, hem de hamamın kubbesinde müthiş yankılanıyor. Babacan ekonomi politikalarının dünyada koordinasyonunu istiyor. Ve bu, G-20 nin çoğunluğunun da ortak isteği.
Hindistan Merkez Bankası Başkanı Rajan: FED karar alırken bizleri, gelişen ekonomileri de gözönüne alsın, diyor. Biz dünya ekonomisine talep yaratıyoruz. Bizim ekonomilerin talebi düşünce, gelişmiş ekonomilerin de arzı düşer, bunu hatırlayın- diyor.
Rajan bir akıllı laf daha etmiş: Siz büyük ekonomiler kitapta olmayan merkez bankası-maliye operasyonları yapıyorsunuz, sonra da bizlerin kitaba uygun davranıp, kurları düşürmemizi istiyorsunuz.
Bu eleştirilere karşı FED -Valla biz kendi içimizden sorumluyuz, herkes kendi bacağından asılır- demekte... O zaman da dünyada herkes FED’in kulaklarını derinden çınlatıyor.
Dünya ekonomisinde küreselleşme ve entegrasyon hep iyi zamanların başarısı oldu. Kötü günde ise -herkes başının çaresine baksın- deniyor. Bu yaklaşım, küreselleşmenin baltalanması, entegrasyonun izolasyona dönüşmesi demek... Serbest Piyasa Ekonomisi kavramının dünyada bir küfür olarak algılanmasını önlemenin, bu kavramın bir likidite trafiğinden ibaret olduğu küçümsemesini aşmanın sorumluluğu, bu kavramı icat edenlere düşüyor. Ki bu kavram ayrıca demokrasinin suyu, ekmeği, oksijeni sayılırdı. Yani şimdi gelinen nokta bu mudur: Likidite yoksa istikrarlı ekonomi yok, o da yoksa, demokrasi yok... Likidite krizi ekonomik kriz, o da siyasi kriz yaratınca da mı her koyun kendi bacağından asılacak?
Değerli okurlarıma sağlık, huzur ve mutluluk dolu bayramlar diliyorum.