Dünyaya, Suudi Prensi Sultan bin Abdülaziz’in 32 çocuğundan biri olarak merhaba dedi. Doğduğu yıl, okuma-yazma bilmeyen ve toplumun biraz orta halli tabakasından gelen annesi 16, babası ise 20 yaşındaydı. Baba Sultan bin Abdülaziz, Suudi Arabistan’ın kurucu kralı Abdülaziz’in (İbn Suud) 45 çocuğundan biriydi ve daha doğduğu anda, krallık sıralamasında 12’nci sıraya yerleşmişti bile... Nitekim, 2005 yılında “veliaht prens” ilan edildi ama sağlık durumu kral olmasına izin vermedi, 2011 yılında öldü...
Bu ölçüde önemli bir hanedan üyesinin oğlu olmasına rağmen, çocukluğu, annesiyle birlikte sarayın dışında, Riyad’ın kendi halinde bir mahallesinde geçti. Oysa, değişik annelerden doğan kardeşleri sarayda yaşıyorlardı. Babasını ilk kez 8 yaşında görebildi, 11 yaşında “hanedan üyesi” olduğunu anlayabildi. Bu nedenle, hanedandan değil, yalnız yeteneklerinden kaynaklanan güçle yükselirken, kendisini “köylü prens” olarak tanımlamaktan da çekinmedi.
Prens Bandar bin Sultan, günümüzde, annelerinin aristokrat geçmişleri nedeniyle sarayda yetişmiş diğer kardeşlerinden çok daha önemli bir Suudi hanedanı üyesi...
O, son olarak, Suudi Arabistan İstihbarat Teşkilatı’nın başına atanarak bölgede büyük bir dalgalanma yaratan bir isim...
Tarih yazan büyükelçi
Prens Bandar bin Sultan, yaşama çok iyi bir savaş uçağı pilotu olarak adım attı. Çünkü, hanedan üyesi olmanın değil, bir işi çok iyi yapmanın geleceğini kurtarabileceğini inanıyordu. Hava kuvvetlerindeki görevi sırasında Amerikalılar ile kurduğu çok yakın dostluklar dönemin Suudi Kralı Faysal’ın dikkatini çekince 1983 yılında kendini ülkesinin Washington Büyükelçiliği makamında buldu.
Bu görevden 2005 yılında istifa edene kadar tam 5 Amerikan başkanı ile çalıştı. Ronald Reagan ile başlayan öyküsü özellikle “baba” ve “oğul”Bush’lar ile “aileilişkisine varan” sıcaklığa ulaştı.
O, her zaman, “perde arkası pazarlıkların” ve “zorlu stratejik adımların” adamı olarak dikkat çekti. Bu nedenle Amerikan Merkezi Haberalma TeşkilatıCIA ile her zaman yakın çalıştı. 1984 yılında Nikaragua’daki solcu yönetime karşı CIA tarafından örgütlenmiş kontra gerillalarına hatırı sayılır mali yardım yaptığı biliniyor. Afganistan’daki Sovyet işgaline karşı örgütlenen “mücahit direnişinin” bir numaralı kurucularından biri olduğu, hatta Usame bin Ladin’i görevle o coğrafyaya gönderdiği de... “Baba” Bush, Saddam Hüseyin’i Kuveyt’ten kovalarken yanı başında o duruyordu... “Oğul”Bush Irak’ı işgal ederken de bütün hazırlıkları onunla yapmış hatta işgalin başlayacağı haberini kendi savunma bakanından önce ona bildirmişti!..
Dick Cheney’in, Suriye ve İran’daki rejim değişikliklerine dayanan “yeni Ortadoğu planı”nın en güçlü destekçisiydi...
‘Savaş’ işareti mi?
Suudi rejiminin “şahin kanadının” en önemli isminin birden istihbarat teşkilatının başına getirilmesi, tabii ki, çok önemli bir işaret. Prens Bandar bin Sultan, özellikle Suriye’deki Beşar el-Esed rejiminin devrilmesi için yürütülen “örtülüoperasyonu” CIA ile en iyi şekilde örgütleyebilecek tek isim... İran ile süren Soğuk Savaş’da ise istihbaratın gücünü en etkin şekilde sergileyebilecek çok önemli bir portre... Zaten, atanması, Tahran’da fırtınanın doğmasına, İran resmi yayın organlarının bir ağızdan saldırıya geçmesine hatta daha sonra yalanlanan suikast iddialarının doğmasına neden oldu.
Prens Bandar bin Sultan, yarın “nükleer İran”, ortaya çıktığında, Suudi Arabistan’ı en kısa zamanda “nükleer güç” haline getirebilecek ilişkilere sahip bir isim aynı zamanda. 1987 yılında Amerikan Kongresi, Yahudi lobisinin baskısıyla Suudi Arabistan’a orta ve uzun menzilli füze satışını durdurunca, Suudiler’in Çin’den aynı füzeleri aldıkları, bu anlaşmayı da Prens Bandar bin Sultan’ın yaptığı ortaya çıkmıştı. CIA’in bu füzelerin Suudi topraklarına yerleştiğini çok sonra öğrenmiş olması (!) da (sahi, mümkün mü?)Prens Bandar bin Sultan’ın bu teşkilat ile ne ölçüde güçlü ilişkileri olduğunu göstermesi bakımından önemlidir...
Hesaplaşmaya doğru
Belli ki, bölgemizde ipler koptu... Devletler, gelişmelerin sonunun ne olduğunu biliyor ve bu gerçekler doğrultusunda durum sergiliyorlar... Her şeyin kontrolden çıkabileceği bir D-noktasına doğru ilerliyor gibiyiz...
Bence, Prens Bandar bin Sultan, yalnız Suudi istihbaratının başına gelmedi... Kral, onu, bir “savaş kabinesinin” başına atadı...