Ne kadar ‘’gelip geçici’’ varlıklar olduğumuzu hiçbir şey ölümlülüğümüzden daha iyi anlatamaz. İnsanlar elma sepetindeki kurtçuktur; şahane bir tablonun içindeki kara deliktir; hayatın harikası, şakası ve bulmacasıdır. Kimi bakımlardan insanı bir hilkat garibesi olarak ilan etmek mümkündür.
Kimi kez insanı, anlama yetimi aşan bir ucube olarak gördüğümü de itiraf etmeliyim. Doğamızı ihlal eden ya da şiddet kullanmak yoluyla varlığımızı ortadan kaldıran ve hayat karşısında bizi, bir akvaryum balığı gibi çaresiz kılan bu ‘’ucube’’ özelliktir. Hem yok et hem de bu yok edişi anlamlı bul; şaşırtıcı, kaotik ve paradoksal olan bu zombiliktir.
Kimi insanların hayat yerine ölüme aşık oldukları artık aşikar; bizi ve kendini mahvetme yönünde kendini ‘’ayartan’’ insanın dürtüsü, ölüm aşkından başka bir şey olamaz. Kendine karşı bu kadar katı, bu kadar yanlış davranan insanların bize iyi davranmalarını bekleyemeyiz. Hayat üstünde hiçbir hakimiyeti olmayanların kendilerine de yabancı olduklarını biliyoruz. Bu hiçlik ve yabancılaşma meyvelerini ölüm olarak verir.
Öte yandan bizim toplum olarak kendinizi ölümden bu kadar sakınmamız da bizi onların tacizlerine açık hale getirir. İşte, temel sorun bu ölümcül ikilemde yatıyor. Bir taraftan kendimizi büyük bir kararlılık ve istikrar içinde ölümden, öldürmekten sakınacağız diğer taraftan da ölüm ‘’şeytanlarının’’ kimliğimizi gasp etmesine izin vermeyeceğiz. Çünkü bu ölüm makinelerinin birincil hedefi kimliğimizi himaye altına alıp hayatımızı sınırlamaktır. Buna teslim olamayız. Buna rıza gösteremeyiz.
Her şeyden önce bu insanlık dışı faaliyetin ‘’anlam’’ sorunu ile olan bağını bir bıçak darbesiyle kesip, hiç tereddüt göstermeden insanlık çöplüğüne atmalıyız. Artık açıkça ve yüksek sesle haykırmalı ve bu eylemlerin siyasi, ahlaki, ideolojik, etnik sorunlardan kaynaklanmadığını, tam tersine bir sorun olarak sadece ve sadece kötülük sorununun kendisi olduğunu ifade etmeliyiz.
Evet; terör, terörizm siyasi bir mesele değildir. Bizatihi kendine dair ahlaki bir kötülük meselesidir. Amacı ve konusu ‘’saf kötülük’’ olan bir kötülük meselesi.
Bugün içinden geçmekte olduğumuz süreçte, terörün bize yaşattığı ıstırapların anlamlı hiçbir nedeni yoktur; çünkü terör ve şiddetle çözümüne talip oldukları sorunların çözüm zeminleri, her şeye rağmen, hala mevcudiyetlerini koruyor.
Ama saçma sapan akıl tutulmasının sonucu olarak ortaya çıkan bu büyük acının, bu büyük ve dayanılmaz ıstırabın suçunu üstümüze almamızı hiç kimse beklemesin.
Açık bir yenilgi ve tescilli bir başarısızlıktan doğan öç alma itkisi, artık bir ‘’günah’’ değil düpedüz bir ‘’lanettir.’’
Sabahın köründe hiç tanımadığın insanların hayatlarına kast etmek ve yüzlerce masum insanın hayatını hiçe saymak, öldürmek ve yaralamak ancak lanetli bir güç ile tarif edilebilir. Yapılacak yegane şey yalnızca lanete güç veren ‘’güçleri’’ terk etmektir.
Kendi şehirlerini mahveden savaş, kan ve ihanet ‘’irini,’’ dünyanın yakılıp yıkılması gereken bir yer olduğuna karar veren irade, bir böcek bataklığından başka da bir şey önermiyor.