2016’nın ilk günündeyiz. Bundan 2016 yıl evvel dünyaya gelmiş “babasız çocuk”la, ona anne olan Hz. Meryem’in siretinin, yıldönümü. Öyle bir peygamber düşünün ki, ismi ilanihaye annesiyle birlikte anılsın. Onları koruyup kollayacak bir “baba” olmasın da dünyada... Tüm kimsesizliklerine, yurtsuzluklarına, sessiz sakin yürüyüşlerine, kabirlerinden kalkan ölüler bile selam dursun, herkesin lanetleyerek kovduğu cüzamlılara uzansın şifa veren elleri, yoksullar onların gökten bahşedilmiş sofralarında doyursun karınlarını, yetimler Meryem’in ninnileriyle avunsun...
Hz. Meryem’in büyük mucizeleri yoktu oğlu gibi... O sadece anneydi; Hz. İsa’yı, karnında taşıyandı, onu emziren, onu sırtlayan, onun saçlarını tarayıp okşayan, ona okumayı, yazmayı öğreten, ona insanları ve hayatı sevmeyi ve affetmeyi öğretendi. Rabbi tarafından özenle yetiştirilmiş bir çiçeğe benzeyendi o...
O, Meryem’di... Daha doğmadan evvel annesi tarafından Allah’a adanmış bir çocuktu... Yıllar sonra, İslam hukukçuları bu adanıştan aldıkları ilhamla “vakıf” müessesesini icat edeceklerdi. “Ana” olmak, bu yüzden büyük ve aziz bir iştir, Allah’a vakfedilmişlikle, Allah’a has kılınmışlıkla ilgili bir pırıltısı saklıdır... Hz. Peygamberimiz (sav) “cennet kadınlarının sultanı” olarak zikrettiği Hz. Meryem’i, aynı zamanda aklın ve edebin timsali olarak örnek gösterirdi Mü’minlere.
Bundan 2016 yıl evvel, ayağında giyecek ayakkabısı bile olmayan genç bir kadın, yaslandığı kuru bir hurma kütüğünün dibinde, kapkaranlık bir gecede, tek başına, kimsesiz, sızlayarak ağlıyordu... Etrafında ona yoldaş melekler pır pır gezinip dururken, “gözün aydın olsun” diye onu tebrik ederken, yaslandığı hurma kütüğü birden canlanmış dallarından döktüğü hurmalarla anne oğulu selamlamış, ayaklarının dibinden taşan su, onların garipliğine sessiz yoldaş olmuştu...
Sessiz destekleri vardır Allah’ın. Karanlık gecenin içinde sessizce yanınızda dururlar. Onları keşfedebilmeniz için... Yapayalnızlığı, kimsesizliği ve çaresizliği cidden tecrübe etmiş olmanız gerekir. Kalabalıkta çıkmazlar ortaya. Onları Allah’tır gönderen. Onları bize bağışladığı için Allah’a hamdolsun...
***
“Bunlar, babanızın akciğerleri... Bunlar da sizin işaret parmaklarınız hanımefendi...”
Babamın ciğerlerini gösteren röntgen filmlerini, ışıklı platformda bana gösteren doktor, biraz da içerleyerek konuşuyor... Zira sedyeden bin zorlukla indirdiğimiz ve ayakta durmaya mecali olmayan babamı, iki elimle sırtından destek olarak ayakta güç bela tutmaya çalışan biriyim...
Annemle Babam aynı anda soluyorlar 2015’in son uçuşan yapraklarında. İki ayrı ambulansın yaygarası arasında, kızıl bir yangının içinden geçiyoruz sanki. Hangi çocuk Süleyman’ın Rüzgarlarından bir yel olup da tutup taşımak istemez ki nefesi kesilmiş babasını... Hangi evlat, Musa’nın asası olsam da yarıp geçsem şu denizleri diye inlemez ki nefesi kesilmiş annesinin önünde...
Babamın hastanedeki arkadaşları, karşı odadaki hasta bebekler. Küvezler içinde küçük kıpırtılarla sanki gökten salınmış bir takım küçük ince ipliklerle bağlılar hayata... Ben onların odasında iş gören yüzlerce meleğin, sessizce dolandığını biliyorum. Bundan 2016 yıl evvel babasız bebeğini bağrına basan Hz. Meryem’e yardıma gelmiş arkadaşlarına selamlar söylüyorum. Melek Meleği tanımaz mı, neden olmasın?
Tam bu sırada döküyor ayaklarımın dibine birileri, bir kadeh baldıran zehrini. Keşke Yenişafak’tan gelmeseydi diyorum sadece. Ama Hz. Ali’nin dediği gibi; “dünyadır bu!”
***
“Güzel Söz” mecburiyetimizidir... Kur’anı Kerim, Müslümanları, “güzel sözün sahipleri” olarak işaret eder. Güzel söz; kökü derinlerde, meyve yüklü dalları ise göklere uzanmış bir ağaca benzetilerek takdim edilir ayetlerde.
Yılın ilk gününde muhasebe defterini açtırdılar... “Evin Kızı” olarak elimden geldiğince “güzel söz”e dair umudu ve çabayı hiç kaybetmemeye çalışarak geçti 48 yıllık ömrüm... Bir kız kardeşiniz olarak ne zaman ihtiyacınız olsa, beni yanınızda buldunuz. Allah son nefese kadar razı olacağı istikametten ayırmasın.
Allah dilerse, kuru kütüğü bir gece vakti Meryem’in kıssasına yoldaş kılar. Vah, “kötü söz”ün sahibine ki... Üç kuruşa Hz. İsa’yı bile satar...