Gelen dalganın köpüğünden belli fırtınanın sert geçeceği. Bu fırtınanın sonu Müslümanlar için ferahlık ama 28 Şubat’tan daha sert bir fırtına geldiği de apaçık ortada. 28 Şubat darbesinde sahteler elenmiş, biraz da olsa samimi olanlar yara bere içinde sağ salim kıyıya çıkabilmişlerdi. Şimdi gelen fırtınadan ise sağ salim çıkmak için sadece samimi olmanın yetmeyeceği kanaatindeyim. Samimi ama şuur sahibi değil... Samimi ama feraset sahibi değil... Samimi ama yaptıklarıyla düşmanın ekmeğine yağ sürüyor... Kendisi muhtâc-ı himmet bir dede / Nerde kaldı gayrıya himmet ede!
Gelen fırtınaya karşı koyup onu lehimize çevirmek için bir dava şuuruna sahip olmalı. Bir dava için her şeyi feda etmeye hazır yüreğe sahip olmalı. En mühimi de, fırtınadan değil, onu da yaratan âlemlerin Rabbi’nden korkan bir imana sahip olmalı.
Hafta başı yeni ‘eğitim öğretim’ sezonu açıldı. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da bu münasebetle İstanbul Kadıköy Ahmet Sâni Gezici Kız İmam Hatip Lisesi’nde yaptığı konuşmada gençlere sanal âlemde değil de gerçek âlemde mücadele etmelerini söyledi: “Tabiî ki sizin de göreviniz çok ağır. Geleceğin hesabını farklı yapmanız lâzım. Sizler idealist gençler olarak, millî ve mânevî değerlere bağlı gençler olarak, şu anda bir sanal âlem oluşturuldu; sosyal medya, sanal âlem. Ama siz bu sanal âlemi aşarak, doğal dünyanızda yaşamanın mücadelesini veren bir nesil olmalısınız. Çünkü bizim için asıl olan odur. Bunu başarmanız lâzım.”
Sayın Erdoğan “Bu sanal âlemi aşarak, doğal dünyanızda yaşamanın mücadelesini veren bir nesil olmalısınız. Çünkü bizim için asıl olan odur. Bunu başarmanız lâzım.” sözleriyle gelen fırtınaya karşı gençleri uyarıyor. Gençleri uyarırken de biz gazetecilerin, köşe yazarlarının, Sivil Toplum Kuruluşları’nın dikkatini bu yöne çekiyor.
Peki neler yapabilir? Bu soruyu, köşemin sınırları elverdiğince cevaplamaya çalışayım:
1- Gençlik daima kemmiyet hesabı üzerinde bulunuyor. Zaferi, hakikati idrâk etmeye değil de, sayı hesabına endeksliyor. Televizyon ekranlarında mütemadiyen ağabeylerini kemmiyet hesaplarıyla meşgul gören gençler, zaferin asla Allah’ın yardımıyla elde edildiği kanaatine ulaşamıyorlar. Bu düşünce sebebiyle hedefleri milletvekilliği veya bakanlık ötesine geçemiyor. Hedef maddede ve mânâda kâinat değil de makam mevki... Gençlik ne milletvekilliği ne de bakanlık veya herhangi bir makam ihtirası içinde olmayacak şekilde yönlendirilmeli. Bakanlık, milletvekilliği, şu veya bu makam, ideali için gerekirse onun için de sonuna kadar mücadele edilmesi gerektiği şuuruna eriştirilmeli.
2- Aslen dinamik olan gençlik idealize edilemediği için, keyfiyetten mahrum yığın misâli bütünlük şuuruna ulaşamıyor. Bu durum sadece enerji kaybına sebep olsa hoşgörülere bilinir ama, Allah korusun (ülkede iç savaş çıkarma heveslileri malûm) tehlikeli bir durum sözkonusu olduğunda bu gençliğin sosyolojik vakâlara intikâl edememesi büyük bir felâketin habercisi olabilir. Bu sebeple gençliğin heyecanını tetikleyecek, enerjisinin boşa akmasını önleyecek düşünce kapasitesinin artırılması bir zarûret olarak ortada durmaktadır.
3- Legalitenin imkânlarıyla fazlasıyla gerçekleştirilebilecek böyle bir hamlenin önce alt yapısının kurulup tahkîm edilmesi zarûreti var. Bunun için de teşkilâtlardan seçilmiş kabiliyetli gençlerin hızla böyle bir eğitime tâbi tutulması âciliyet arz ediyor.
4- Gençlik kaba kuvvetle veya kemmiyet hesaplarıyla bir davanın yürütülemeyeceği kanaatine varmalı. Yumruk mutlaka fikrin emrinde olmalı şuuruna ulaşmalı ki, heyecanını ideal yönünde devreye sokabilsin.
5- Bütün bunların yapılabilmesi zor olmakla birlikte, asıl meselenin çekirdek kadronun kurmakla alakalı olduğunu akıldan çıkarılmamalı. Bu konuda elde edilecek yoğunluk diğer meselelere çorap söküğü gibi sökün edeceğinin delili olacaktır. Gençlik, Necip Fazıl Üstad’ın ifadesiyle, fikirde mübhem aksiyonda açık olmanın ne manâ geldiğini anladığı an enerji israfından kurtulup gerçek kurtuluş savaşının ne manâya geldiğini anlayacaktır.
Bizlerin değil Batıcılar’ın kötü rüyalar görmesini ve fırtınadan sağ salim çıkmak istiyorsak bir yerden başlamalıyız.