Bu içinde bulunduğumuz sürecin gerçeğini; şimdi saldırıya uğramışken hatta saldırıya gardımızı almışken, savunmaya geçmişken anlamamız, gerekçeleri dünyanın geldiği noktayı idrak etmemiz, daha sonra esas gündemimize oturacak gibi.
Dünyanın ve sistemlerin içeriğindeki açıklar, bu açıklar üzerinden hangi medeniyetlerin, nasıl refleksle işin içinden çıkacağını da ileride daha net göreceğiz.
Ama açıkça anladığımız ve yüzümüze vura vura kendinden bahsettiren, Avrupa'daki birlik ruhunun bize yansıtıldığı gibi olmadığı hakikatinin ortaya çıkmış olması.
Birbiri ile sınırlarını kaldıran, kendi değerleri içerisinde standartlar belirleyen Avrupa değerlerinin esasında nasıl içerik taşıdığını, komşusunun yüz maskesi talebine "hayır" cevabı veren Avrupa gerçekliği, üstüne basa basa yüzümüze vurdu!
Bazıları diyebilir ki, "herkes kendi canını korumaya kalkarken neden yardım etsin ki!" Aynısını zaten Avrupa'daki devletler, İtalya'nın yalvarışlarına cevaben söylediler. Lakin anlamamız gereken şey şudur. Üstten bakan, kendini üst medeniyet zannedenlerin geldiği nokta, söylemlerindeki beşeri değerler sistemi değildir. Çünkü değerler sistemi, suni enjektelerle oluşmuyor. O derin ve içinde insan barındıran medeniyet üretebiliyor. Aksi taktirde bize sunulan ile gerçeği arasındaki farkı görmemiz için zor bir durum söz konusu değil.
Herkese kapısını kapatmak, saldırı dönemlerinde en doğru karardır. Doğru! Bu virüsün yaygınlaşmasını oluşturan kitleyi, bu duruma sokan şey yine de insandır. Dolayısı ile insanın kendini tecrit etmesi, sürecin olumlu sonuçlanmasını tetikleyen ve ona zemin oluşturan en önemli durumdur. Lakin burada, kendi komşusunun kendi birliği ve kendince medeniyetinin bir parçası olan ve acil yardımda bulunana "hayır" demektir, asıl mesele!
Bir virüs herkesin ne kadar bu tür saldırılara hazırlıklı olup olmadığını bize açıktan göstermiş oldu. Koca koca orduları olup, ekonomisi tavan yapmanın belki bu süreçten az hasarla çıkmaya yardımı olabilir, muhakkak ki olacaktır. Lakin anladığımız esas şey, medeniyet algısının "medeniyet" dediğimiz oluşumunun, hangi temellere dayanarak meydana çıkmasıdır.
Avrupa hatta Amerika'nın bu virüse, bu kadar geç kafa yormaları, esasında o büyük kibrin bir parçası olmalı. O kadar "Bize bir şey olmaz" diye düşündüler ki, saraylarına kadar uzanan virüsün sonucunu acı şekilde ödemekteler.
İngiltere Başbakanının virüslü hastalara giderek tokalaşması, sonrada virüsle dalga geçer gibi "tokalaşmaya devam edin" demesi, nasıl kendinden emin ve kibir içinde olduklarının göstergesi değil mi? Acaba cahillik olabilir mi? Oysa kendileri çok kamil ve her şeye sahip sanıyorlardı. Sonuç ne oldu? İngiliz Başbakan da hastalığı kaptı.
Demek ki neymiş, kibir insanoğlunun en büyük faciasıdır!
Bu süreç muhakkak ki devletlerin tedbirleri, insanların kendi karantinasını oluşturmasıyla ama ilahi kudretin isteği ile muhakkak doğal serüven içerisinde bitecek. Önümüzdeki dönemin daha fazla bu çeşit virüs savaşları içinde olacağımızı düşünenlerdenim. İşte tam da bu sebepten ileriye bakmak zorundayız.
Küresel ittifakların üzerindeki kulüpleri, gizli örgütleri sadece "komplo" deyip geçmeyeceğiz. İçinde en ufak ayrıntı varsa bile, kafa yormaya değer bir durumdan bahsediyorum.
Lakin bu çağda bize, dünyanın sahipleri olduklarını dayatanlara, savaşları, toprakları, silahları istediğine verip, istediğinden alanlara, savaşı sanki sadece çocuk oyunu gibi rahat kabul edenlere bir şey izah edilmekte. Mülkün sahibi Allah-ü Teala'dır...