Korona günleri her anlamda manidar.
Her anlamda ilginç.
Hem bir laboratuvar.
Bireysel ve sosyal anlamda…
Hem bir turnosul.
Siyasal anlamda…
Bugünler yazıldığında her birimizin bireysel yaşadıkları kadar siyasal yaşadıkları da eminim ki gelecek kuşaklar açısından hayli öğretici olacak.
Korona pek çok siyasal iddiayı geçersiz kıldı.
Korona bazılarının maskesini indirdi.
Meğer paralel virüsler konusunda içimizden birileri de en tepemizde oldukları dönemlerde de bizim gibi düşünmüyorlarmış!
Şimdi sebebi hikmetini daha iyi anlıyorum o birilerinin niye “Falancanın başkanlığındaki hükümet devam etseydi 15 Temmuz kalkışması olmazdı!” mealinde laflar ettiğini...
Haklılar…
Olmazdı…
Erdoğan Külliye’ye çekilmeyi kabul edip hükümet işlerine karışmayı sürdürmeseydi, en önemlisi paralelci virüslerin inlerine girip köklerini kazıyacağız deyip amansız mücadeleyi sürdürmeseydi bir süre sonra kendiliğinden normalleşme (!) süreci başlardı.
Normalleşme derken neyi kastettiğimi anladınız…
“Eski defterleri kapatalım. Kavgaya son verelim. Mağduriyetleri giderelim. Yeni bir sayfa açalım.”
Aynen böyle olacaktı.
Korona günlerinin hatırına izin vermeyeceğim.
Gün incitme günü değil.
Gün hesaplaşma günü değil.
Lakin bu günler, paralel virüsleri cezaevinden salıvermek isteyenlerin fırsatçılığına veya hilelerine teslim olacağımız günler değildir.
KHK marifetiyle ihraç edilen sağlık çalışanı paralel virüsleri tekrar sistemin içine korona maskesinin arkasına sığınarak monte etmek isteyenlerin tezgahına gelme günü de değildir.
Sureti haktan görünen gerekçeler sadece sahiplerinin iki yüzlülüğünü gösterir.
Facia olan bu.
Korona virüsü her birimiz için ölümcül bir tehdit.
Eyvallah…
Lakin paralel virüs de ülkemiz ve milletimiz için ölümcül bir tehdit.
Devletimizin ve milletimizin bekası için paralel virüsle mücadele edildiğinde, sözgelimi 15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra bile ilan edilen OHAL düzeniyle topyekûn bir imha faaliyetine girişildiğinde bunu “demokrasinin katli!” veya “sivil darbe!” olarak nitelendirenlerimiz çıktı.
Demek ki milletimizin üstüne acımasızca ölüm yağdıran ve ülkemizi üst aklın emrine vererek köleleştirmek isteyen bu paralel virüsü tehdit olarak görmüyor böyle diyenler...
Nitekim bu yüzden olsa gerek rahatlıkla cezaevlerindeki paralel virüslerin tekrar toplum içine salınmasını ve KHK yoluyla ihraç edilenlerin tekrar kamu hayatına döndürülmesini salık verebiliyorlar.
Gün, isim vererek siyasi eleştiri yapma günü değil.
O yüzden ne şahıs ismi veririm, ne parti ismi...
Dün paralel virüse karşı ilan edilen OHAL’i yerden yere vuranlar bugün Korona virüsüne karşı OHAL talep ediyorlar.
Gün, çelişki arama günü değil.
Ama bunlar not edilmeli.
Peki nasıl bir OHAL istiyorlar?
Askerlerin denetiminde bir sıkıyönetim rejimi.
“Sokağa çıkma yasağı!”nın arkasına gizledikleri işte bu: Erdoğan’dan yetkiyi alıp askere devretmek!
Tabii sonrasında ne yapmak istediklerini söylememe gerek yok.
Diyelim ki Korona dolayısıyla yarın OHAL ilan edilse ama bütün yetki Erdoğan’ın şahsında sivil-seçilmiş otoritede olsa emin olun bu beyler OHAL’e karşı çıkarlar.
Ne yazık ki Korona günlerinden darbe marifetiyle iktidar devşirmeyi düşünecek kadar zelil bir fırsatçılığın ve kindarlığın gayyasına düşmüş durumdalar.
İlginçtir...
Dün Şehir Hastaneleri’ne “Bu kadar yatak kapasitesine ihtiyaç yok!” gerekçesiyle karşı çıkanlar bugün Korona dolayısıyla ülkemiz hastanelerinde yeterli sayıda yatak olmadığını dile getirerek yatak kapasitesini arttırma talebinde bulunuyorlar.
Neymiş, demek ki Erdoğan öngörülüymüş!
Şehir Hastaneleri’ni tüm itirazlara ve engellemelere rağmen yapmamış olsaydı demek ki Korona günlerinde çok daha ciddi sorunlarla karşılaşacaktık.
Takdir etsenize!
Ne gezer!
Lafın fazlası ziyan.
Ezcümle:
Korona günleri kimilerinin gerçek yüzünü gösterdi göstermesine lakin ne çelişkilerinin farkındalar ne de dilleriyle millet vicdanında doğurdukları tahribatın.
Korona günleri belki yeni bir siyasetin kapısını aralar diye umut ederken bir de baktık ki maskesi düşenler eskide ısrar eden bir şirretliğe savrulmuşlar.