Yönetmen Yeşim Ustaoğlu’nun son filmi Araf yine tartışma yaratacak. Başrol oyuncusu Neslihan Atagül Türk sinemasının parlayan genç yıldızı. Ustaoğlu ve Atagül ile konuştuk.
USTAOĞLU Türk sinemasında önemsediğimiz yönetmenlerin başında geliyor. Hem bakış açısı hem de çektiği filmlerle özdeşleşmesi bir başkadır. Pandora’nın Kutusu’ndaki başarısı unutulmazdı. Bu sefer taşra, şehir ve kasaba insanlarının sıkışmışlıklarına kamerasını çeviriyor. Ve bundan kurtulmaya çalışan gencecik bir kızın dramını seyrediyoruz. Neslihan Atagül, Ustaoğlu’nun da söylediği gibi çok başarılı bir performans sergiliyor. Filmin başrolünde göreceli olarak çok da tanımadığımız Atagül oynarken yardımcı roldeyse Özcan Deniz gibi bir ünlü rol almış. Ne diyelim, Yeşim Ustaoğlu’nun bizim için hazırladığı sürprizler bitmez...
-Proje nasıl başladı?
Yeşim Ustaoğlu: Pandora’yla birlikte başladı. Gelip geçtiğim yerlere göz ucuyla yeniden bakmaya başladığımda onları hissederken, yaşarken içimde bu hayatların kıymetinin üzerine aslında basit cümleler kurdum. Bütün duyuları harekete geçirecek bir şekilde bunları küçük küçük bir araya getirmeye başladığımda yerleşmeye ve doku oluşmaya başladı.
-Bunlar İstanbul’da göremeyeceğimiz hayatlar mı?
Y.U: Tüm bu algıları İstanbul’da da yaşayabiliriz. İstanbul’un içi de bir yolculuk. Bulunduğumuz kesimden çıktığımızda varoşlardaki hayatın da akışını anladığımızda, bu tamamen kendi hayatımızda da kendimize de kişisel olarak sormaya başladığımız bir soru olmaya başlar.
-Proje size nasıl geldi?
Neslihan Atagül: Beni arayıp Yeşim Ustaoğlu’nun bir filmi olduğunu ve benimle görüşmek istediğini söylediler. Çok sevindim ve koşarak gittim. Okuduğumda da “Evet, ben bunu yapabilirim” dedim.
-Filmin odağında Zehra varken, erkek karakter katalizör mü yapıldı?
Y.U: Bu Zehra’nın öyküsü ama onun kadar Olgun’un da öyküsü. Olgun’u anlamazsak Zehra’yı da anlamaktan uzak kalırız. Zehra kadar Olgun’un da bütün arkadaşlığını, dostluğunu öğreniyoruz.
-Neden Özcan Deniz’i tercih ettiniz?
Y.U: Birçok insan gördükten sonra aslında o insanların karaktere hiç uymadıklarını anladık. Özcan Deniz olsa çok iyi olur diye düşünürken oldu zaten. Kalıbıyla, kendisiyle tanıştığımız ilk andan itibaren çok uyduğunu düşündük. Yorumu, karakterle ilişkisi, kendisini o andan itibaren teslim edişi ve bir milat kabul etmesi bizim için artı değerdi.
KOKUSUNU BİLE MERAK EDERSİNİZ
-Filmde sıradışı bir dans sahneniz var...
N.A: Aşık olduğunuz insanda da bilmek istersiniz ya her şeyini, bu adam nasıl kokar, nasıl oynar. O da düğünde dans ederlerken gidip arada koltuk altını kokluyor adamın!
-Çocuk düşürme sahnesi izlemesi çok zor bir sahne, neler hissettiniz?
N.A: Evet zor bir sahneydi. Ama ben her sahne de o kadar heyecanlandım ki yürüme sahneleri bile en az çocuk düşürme sahnesi kadar zordu.
-80’li yıllarda kadın oyuncularda feminizm etkisi hissedilirken 2000’li yıllarda bir geri çekilme durumu yaşandığını düşünüyorum. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
N.A: Bu hem senaryoyla hem de oyuncunun yapmak isteyip istememesiyle alakalı olabilir. Ya Müjde Ar’ın zamanındaki senaryolar yazılmıyordur ya da oyuncu ‘Ben bu kadar dişi karakteri oynayamam’ deyip korkuyor olabilir... Öyle bir Türkiye’de yaşıyoruz ki bu da olabilir. Benim öyle bir korkum yok. İnandığım bir iş ve yönetmense ben her işi oynayabilirim.