K. Kore ve G. Kore liderleri, on bir yıl sonra yeniden bir araya geldiler. 1953’ten beri taban tabana zıt ve düşman iki rejim, halkları ikiye bölen bir denge sürdürdüler. Biri, önce Sovyet ardından Çin’in, diğeri ABD’nin yarımadadaki atlama tahtaları oldular.
Soğuk Savaş sonrasında düşmanlıkların ortadan kaldırılması için taraflar arasında epeyce görüşmeler oldu. 2000 ve 2007’de iki devletin liderleri bir araya geldiler, vaatler ve iyi niyet gösterileri sergilendi, ancak somut adımlar atılamadı. Bölünmüş ailelerin birbirleriyle sınır bölgesinde görüşmelerinin sağlanması türünden küçük adımların devamı gelmedi.
Her barış görüşmesinin ardından iki devlet arasındaki gerilimi artıracak olaylar yaşandı. Bu gerilimlerin bir kısmı iki devlet arasındaki sınır bölgesinde askeri tahrikler şeklinde oldu. Askeri anlamdaki sınırlı tahrikler artınca, önce K. Kore nükleer silahlarını hatırlattı, bunun üzerine G. Kore’yi kollayan ABD’nin filoları bölgedeki varlıklarını hissettirecek gösteriler yaptılar.
Obama dönemi
Obama döneminde gerilimin tırmanması yolunda epeyce işlem yapıldığı hatırlatılmalı. 2014’de Güney Kore ziyaretinde sınır bölgesine giden Obama, Kuzey Kore aleyhine açıklamalarda bulundu, ardından düzenli olarak K. Kore’nin nükleer silahlarına dikkat çekti ve dünya için en büyük tehdidin bu ülke olduğunu söyleyip durdu.
Bunun üzerine K. Kore nükleer füze denemelerine başladı. 2016 yılında Obama, ABD’nin Güney Kore ve Japonya’yı korumaya hazır olduğunu açıklayarak K. Kore’nin bölgesel ve büyük bir savaşa yol açacağını ima etti.
Obama’nın K. Kore politikası, aslında Çin politikasıyla doğrudan bağlantılıydı. Küreselleşme yanlısı Obama, Çin’in ekonomi politiğinin bu sürece hizmet etmediğini savunuyordu. Ayrıca, K. Kore’nin Japonya ve Güney Kore’yi tehdit etmesi, Çin’in tehdit etmesi olarak görülüyordu. Askeri ve stratejik konuların öne çıkması, G. Kore ve Japonya ekonomilerinin dolaylı abluka altına alınması anlamına geliyordu.
Obama, Çin-ABD ilişkilerinin normalleştirilmesi için, tabir yerindeyse, Çin’in K. Kore’nin ipini sıkı tutmasını istiyordu.
Trump dönemi
Bu süreçte Çin’den beklentilerini açıkça belirten ABD, kendisinin ne yapacağını açıklamamıştı. Bu kez ise durum oldukça farklı.
K. Kore lideri ile Trump arasındaki düzeysiz söz düellosu ve füze denemeleri sonrasında iki ülkenin savaşa yakın bir duruma geldikleri izlenimi doğdu. Ancak bu gerilim, aslında ABD-Çin ilişkilerinin düzenlenmesini zorlamaktan öte bir görüntü değildi. Trump’ın “düşman” olarak Çin yerine Rusya’yı işaret etmesini sağlayacak iç çarklar çalışırken, Trump bir tür direniş göstergesi olarak K. Kore’ye yönelmişti.
Anlaşılan o ki, Trump, “öteki” konusunda sonunda Rusya’ya razı olacak. Zira tarihi buluşmada yayınlanan ortak deklarasyon, çok önemli bir konuda uzlaşıldığını gösteriyor. Bu önemli konu, bölgenin nükleer silahlardan arındırılması.
Silahlardan arınma, K.Kore’nin nükleer silahlarını gömmesi anlamına geliyor. Ancak öte yandan G.Kore’nin de topraklarındaki ve denizlerindeki “Batılı” silahlarını ret etmesini gerektiriyor. Dolayısıyla Çin, K. Kore üzerinden caydırıcılığını azaltmayı kabul ederken ABD de G. Kore üzerinden aynısını yapma sözü vermiş oluyor. Böylece Çin, zaten kullanılmayacak nükleer silahlar sayesinde ABD’nin bölgedeki gücünü de savuşturmuş oluyor.
Küresel sistemde yeni dengelere işaret eden bu girişimin en değerli yönü ise, güç mücadelesinin “barış”la ifade bulması.