Önce isimlerini verelim: Ahmet Dindar, Ahmet İnsel, Ahmet Ümit, Aydın Engin, Ayşe Erzan, Ayşegül Devecioğlu, Baskın Oran, Celal Korkut, Cengiz Aktar, Dilek Gökçin, Ercan İpekçi, Ergin Cinmen, Ferhat Kentel, Ferhat Tunç, Fikret Başkaya, Gaye Boralıoğlu, Gülseren Onanç, Gencay Gürsoy, Gürhan Ertür, Halim Bulutoğlu, Hasan Cemal, İbrahim Betil, İbrahim Sediyani, İslam Özkan, Kuban Kural, Mahmut Konuk, Nazar Büyüm, Necmiye Alpay, Nesrin Nas, Neşe Yaşın, Nurcan Baysal, Orhan Alkaya, Oya Baydar, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Ömer Laçiner, Perihan Mağden, Reha Ruhavioğlu, Selma Köroğlu, Şahin Alpay, Şanar Yurdatapan, Umur Çoşkun, Ümit Kıvanç, Yalçın Ergündoğan, Yasin Altıntaş, Zeynep Tanbay.
Bunlar, memleketimizin aydınları.
Gazete öyle diyor.
Olabilir...
Kimsenin bu arkadaşların aydın niteliğine bir itirazı yok.
Muhtemeldir ki, hepsi de “aydınlanmış” bireyler...
Bazılarının ismini ilk kez duyuyorum. Aralarında, tanıdıklarım da var. Ayrıca, hangi marifetleriyle “aydın” kimliğini kazandığını bilmediğim kişiler de var.
En aydınlanmışlarını sıklıkla bu köşede konuk ediyorum.
Erdoğan’ın “yasa dışı yollarla da olsa” mutlaka indirilmesi gerektiğini söyleyen pornografik görüntü meraklısı sosyalist teorisyen Ömer Laçiner; PKK’nın silah bırakmaması için olağanüstü bir gayret sarf eden Hasan Cemal; Türkiye’yi sıklıkla Batı’ya jurnalleyen Fethullahçı Şahin Alpay; inanç sahipyarina küfretmeyi (“tüm Müslümanlar teröristtir” anlamanı gelebilecek genellemeler yapmayı) entelektüel faaliyet sayan Ümit Kıvanç; PKK’lı canlara ağlamayı alışkanlık haline getirmiş Oya Baydar; hep nefret cümleleriyle konuşan Balıkçı Orhan Aklaya; neredeyse Erdoğan’a hakaret etmeden cümle kuramayan kronik ironik Baskın Oran; kendisini KCK’dan içeri tıktıracak paralelcilere övgülerini esirgemeyen Ferhat Kentel; bir darbe olsa zil takıp oynayacak Fransız Ahmet İnsel; Fethullahçılık yarışında birinciliği kimselere kaptırmayan Perihan Mağden ve ilaveten dansıyla konuşan Zeynep Tanbay hemşiremiz...
Bu aydınlar, Cumhurbaşkanına hakaretin suç olmaktan çıkarılmasını istiyor...
Bir bildiri yayınlamışlar.
Biraz da üst perdeden şöyle buyuruyorlar: “Biz aşağıda imzası bulunanlar... Anayasa Mahkemesi’nin AİHM kararlarını, Venedik Komisyonu ilkelerini ve Anayasa’nın 90/5 maddesini de gözönünde bulundurarak hukuka aykırı olan TCK 299 no’lu maddeyi iptal etmesini, hukukun üstünlüğü gereği olarak talep ediyor, Cumhurbaşkanlığı makamının eleştiriye karşı tahammülü geniş tutmasını ve bütün yurttaşlara koruma sağlayan yasa hükümleriyle yetinmesini istiyoruz.”
Bu aydınlar, Cumhurbaşkanına yönelik eleştirilerin cezalandırıldığını sanıyorlar.
Daha doğrusu, böyle lanse ediyorlar.
İçinde “Venedik Komisyonu”, “AİHM kararı”, “hukukun üstünlüğü”, “ifade özgürlüğü” geçen parlak cümleler kuruyorlar ama “küfür”le “eleştiri”yi ayıramıyorlar. Ayırmak istemiyorlar. Ama isimlerinin önünde “aydın” yazıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a edilen küfürlerin milyonda biri kendilerine yöneltilse mahkemeye koşacak zevat, küfrün suç olmaktan çıkarılmasını istiyor...
Cumhurbaşkanı tahammüllü olmak zorundaymış.
Harim-i ismetinizden biri için, “köprünün adı şu olsun” dense, tahammüllü olacak mısınız? Ya da sizlerden biri için... “Köprünün adı Hasan olsun, Ömer olsun, Ferhat olsun” dense... Rıza gösterecek misiniz? Sabah akşam, “katil, faşist, hırsız, diktatör” diye saydırılsa, “bunlar ifade özgürlüğüdür... Venedik komisyonu der ki...” diye sahte hoşgörü numaraları sergileyecek misiniz?
Hayır...
Soluğu mahkemede alacaksınız.
En tahammüllünüz Baskın Oran’ın açtığı hakaret davaları ortadayken, hangi yüzle böyle bir bildiriye imza atıyorsunuz?
Madem her işin başı ifade özgürlüğüdür...
Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik eleştirileri (küfürleri değil, eleştirileri) cezalandıran 5816 sayılı yasaya da bir itiraz da bulunacak mısınız? “5816, ifade özgürlüğünün önünde bir engeldir... Venedik Komisyonu der ki...” diyecek misiniz? Bu konuda da bir bildiri hazırlayacak mısınız?
Hadi aydınlanmış insanlar...
Görelim ne kıratta “aydın” olduğunuzu!