Devlet Bahçeli'nin çıkış açtığı süreç; terörün sonlanması, bölgede 50 yıldır devam eden kirli ve kanlı düzenin yıkılması, maddi manevi çok büyük bedeller ödemiş bölgenin nefes alması için tarihi fırsat sunuyor.
Bu durumu en iyi bilenler; başta terörle mücadeleyi bu noktalara getiren siyasi irade, ardından bu mücadeleyi yürüten devlet, bölge halkı ve teröre destek veren devlet kılıklı yapılar ile onların besleyip büyüttükleri çapulcu sürüleri.
Hal böyle olduğu için süreci engellemek isteyen birçok yapı harekete geçmek için pusuda bekliyor, fırsat kolluyor.
Bu tehdidi görenler olarak en başta dedik ki; "bu süreç çok uzatılmamalı, sürecin sulandırılmasına asla izin verilmemeli, planlanan görüşmelerin bir an önce yapılarak varılması istenen noktaya varılmalı ve sürecin sonunda yapılacak çağrıyla mesele bir üst perdeye taşınmalı."
Kum Saati...
İşler planladığı gibi gitti.
DEM İmralı'dan başlayarak ziyaret turlarına başladı ve sürecin sonunda kapısı çalınmadık parti, görüşülmedik kimse kalmadı.
Kısacası bu konuda pusuda bekleyenlerin "iyi güzelde şu kişi ile şu parti ile neden görüşülmedi." diyerek sürece kulp takma şansı kalmadı.
Ancak gelin görün ki tüm turlar bitmesine rağmen süreçte de hız düşmesi yaşandı. DEM tarafından bundan böyle süreçte nasıl ilerleme kaydedileceği konusunda net bir açıklama yapılmadı hatta geçtiğimiz günlerde DEM Partisi Esbaşkanı Tuncer Bakırhan'a İmralı'ya ikinci ziyareti ne zaman yapacaksınız sorusu sorulduğunda "İmralı'ya yapılacak ikinci ziyaretin ne zaman olacağı belli değil." gibi tuhaf bir cevap verdi.
Neyi Bekliyorsunuz...
Anlaşılır gibi değil...
Neyi bekliyorsunuz, kimi bekliyorsunuz, neden harekete geçmiyorsunuz?
Bu soruların cevabı belli değil.
Cevap belli olmadığına göre akla ilk gelen işin içinde bir iş mi var şüphesi.
Buradan DEM'e bir hatırlatma yapmakta fayda görüyorum.
Geçtiğimiz günlerde Erdoğan çok kritik bir tespitte bulundu. DEM'e tavsiyem kendi istikballeri için bu tespite kulak vermeleri.
Şöyle diyordu Erdoğan uzun cümleler arasında;
"Örgütün siyaset üzerindeki vesayetinin tamamen kaldırılması, bir Türkiye Partisi olma vasfını kazanamayan siyasi yapıya bu yönde kendini geliştirme fırsatı verilmesi...."
Gerçekten de siyasi hayatı boyunca sürekli isim değiştiren ve son olarak DEM ismiyle sahne alan parti görünümlü örgütlü yapı ilk kez toplum nezdinde kimlik bulma fırsatını yakaladı.
DEM bu fırsatı iyi kullanmalı ve öncelikle terörle bağlantısını kesmeli, ardından oyalanmaksızın İmralı'ya ikinci ziyareti yaparak bir an önce beklenen çağrının yapılmasını sağlamalı.
Aksi takdirde sokağa çıkamaz hale gelirler.
Kime Anlatıyoruz ki...
Ancak DEM bunu yapmak yerine süreci uzatacak, süreci sabote edecek faaliyetlerde bulunuyor.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları denilen kişinin geçtiğimiz günlerde yaptığı kasti çıkış tam da buna örnek.
Söylemiyle proje isim olduğunu ispatlayan Tülay kendi çaldı kendi oynadı.
Ne demişti bu kişi utanmadan sıkılmadan;
"Ya pozitif bir şekilde kırılma gerçekleşecek barışı inşa edeceğiz ya da negatif yönde kırılmalar gerçekleşecek ve her yer Gazze olacak."
Doğrudan sürece zarar vermek için söylenen bu aşağılık sözler tüm ulus tarafından çok büyük nefretle karşılandı.
Yav her şeyi bir kenara bırakın, bir insan olarak benim en çok merak ettiğim husus şu;
Ben insanım diye ortalıkta gezen biri nasıl olur da Gazze gibi dünyanın uğruna gözyaşı döktüğü bir vahşeti, bir soykırımı kendisine siyasi malzeme yapmayı düşünür.
Her yer Gazze olur demek Netanyahu denen hayvandan aşağı mahlukatın yaptıklarına onay vermek, fırsatı bulursam ben de aynısını yaparım demek değil midir?
Bu kişi boyunu aşan bu cümleleri kimin verdiği akılla kurmuştur, nereye hizmet etmektedir?
Tüm bu soruların takdirini millete bırakarak konuyu sonlandırıyorum ve DEM'e son bir ikazda daha bulunmak istiyorum.
Süreci oyalamayın ve bir an önce ikinci ziyareti yaparak açıklamayı yapın.