"Aman haaa! Dikkat et köprüden önceki son çıkıştasın"
Aslında bu cümle paralı köprü geçişlerinde kullandığımız bir cümleydi.
Fakat biz ona çabuk ısındık, biz onu çok sevdik ve biz onu o kadar benimsedik ki günlük hayatın akışı içinde birçok yerde kullanmaya başladık.
Çok yerde dillendirilse de en çok yakışanı geri dönüşü olmayan haller için söyleneni oldu.
İnsanlar günlük yaşantıda birbirlerini ikaz ederken, ihtar ya da tehdit ederken bu cümleyi sıkça kullandılar.
Benimsemek normaldi, çünkü bir cümleyle birçok şeyi anlatabiliyordunuz.
Bu kısa hatırlatmayı neden yaptım?
Yazının özü bu başlığı taşıyor da ondan.
Gelelim konumuza...
Mısır Zirvesi...
Filistin'in Gazze yerleşim yerinde yaşanan soykırım nedeniyle geçtiğimiz hafta Mısır'da bir zirve düzenlendi.
"Gazze'deki Gelişmeler, Filistin Davasının Geleceği ve Barış Süreci" konulu zirveye devlet ve hükümet başkanları düzeyinde çok sayıda üst düzey temsilci ve kurum katıldı.
Türkiye adına toplantıya katılan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, zirvede söz sırası Türkiye'ye geldiğinde köprüden önceki son çıkış denilecek tarihi bir konuşma yaptı.
Konuşmanın sonunda kızı, gelini, komşusu, dostu, düşmanı nasibini almayan kalmadı.
Ama elbette anlayana, anlayacak aklı ve karakteri olana.
Türkiye'nin giderek sertleşen söylemini yansıtan bu tarihi konuşma gündemde hak ettiği yeri bulmadı.
Bu nedenle konuşma metnindeki detayların üstünden bir kere daha geçmenin doğru olduğunu düşünerek bu yazıyı kaleme aldım.
Kızım, Gelinim Hepiniz Dinleyin...
Fidan konuşmasında; mevcut durumu, yaşananları, ne yapılması gerektiğini, yapılmadığı takdirde insanlığın başına neler geleceğini detaylarıyla anlattı.
Batı'nın ikiyüzlülüğünü ya da bir başka deyişle yüzsüzlüğünü gösteren ibretlik cümleler kurdu. İşte bir örnek;
"Batı, Ukrayna'da bir hareketi desteklerken Filistin'de başka bir hareketi destekliyor. Eğer Ukrayna için bir argüman getiriyorsanız aynı argümanı Filistin için de getirmeniz gerekiyor. Filistin meselesinde Batı'nın hem kendine hem dünyaya söylediği bir yalan var."
Haklı mı Fidan?
Yerden göğe...
Ukrayna saldırınca, "İşgal altında toprakları var, meşru müdafaa hakkını kullanıyor, haklıdır." diyeceksin, aynı konumda olup toprakları işgal altında olan Filistin saldırınca, "Hiç öyle şey olur mu bu terördür" diyeceksin.
Yav yürüyün gidin.
Gelelim yatacak yeri olmayan İslam ülkelerine, Arap ve bölge devletlerine.
Onlar da nasiplerini aldılar.
Fidan konuşmasında çok kibar ama dozu oldukça ağır göndermeler yaptı. İşte onlardan birkaç cümle;
"Birçok ülke gerçek tavrını ortaya koyamıyor. Bunun nedeni her ülkenin kendi problemlerinin olması ve bu konularda Batı ve Amerika ile alışveriş içinde olmaları.
Bunlar bu ülkelere karşı bir koz olarak kullanıyor ve İsrail lehine bir tavra itiliyorlar. Bu ülkeler nezdinde yaralayıcı bir durum.
Temel problem ortak tavır koymakta ya da tek taraflı tavır koymakta. İslam dünyası tavır geliştiremiyor. Bugüne kadar çok ciddi kınamalarımız oldu ve bu kınamalar çok fazla bir sonuç getirmedi.
Somut adım atmaya gelince İsrail'i durduracak adımı hiç kimse atmıyor. Arkasına bir yaptırım koymadığınız zaman eleştirelim bir anlamı olmuyor."
Ne kadar doğru tespitler değil mi?
İslam devletlerinin bu tepkisizliğini, dostlar tepkide görsün tarzı kınamalarını yutuyor muyuz?
Asla!
Çünkü biliyoruz ki İslam ülkelerinin, Arap devletlerinin gaz almadan öteye gitmeyen tepkilerinin, içine düştükleri bu acınası tablonun gizli birtakım sebepleri var.
Kınamadan öteye gidemiyorlar zira bizlerin Arap bildiği çoğu İslam devletinin yıllardır koltuğuna yapılmış kralları Arap değil, Müslüman bildiğimiz Müslüman değil.
Siz boş verin "Ben Arabım ben Müslümanım" demelerine, icraatları nedir ona bakın.
Ne demiş atalar;
"İştir kişinin aynası lafına bakılmaz."
Düne kadar herkesin Amerikalı diye bildiği Dışişleri Bakanı Blinken'ın gerçek kimliği İsrail'e yaptığı ziyarette ortaya çıkmadı mı?
Hatırlayalım söylediklerini...
"Ben buraya Amerika Dışişleri Bakanı olarak değil bir Yahudi olarak geldim."
Bahse konu İslam ve Arap devletlerinde böyle kaç Blinken var dersiniz?
Son İhtar...
Konuşmada bana göre en can alıcı nokta, ölümcül vurgu şu cümlede oldu;
"Ya art arda gelecek daha büyük savaşlara gidilecek ya da barışla bu kriz neticelenecek.
Barış olmazsa bölgede kalıcı bir savaş bizi bekliyor."