Venedik Film Festivali Jüri Özel Ödülü sahibi Sivas, erkeklik, şiddet ve iktidar meselelerini evrensel boyutta ele alabilen güçlü bir film.
Sivas, ataerkil toplumdaki şiddetin, cinsiyetçiliğin ve sınıf ayrımının kaynağını, bir oğlan çocuğunun büyüme/ masumiyetini yitirme süreci üzerinden anlatan çarpıcı bir film. Çarpıcılığı hem konuyu evrensel ve psikanalitik boyutlarıyla ele alışındaki keskinliğinden hem de filmde genel olarak şiddeti simgeleyen köpek dövüşlerini Haneke misali bir rahatsız edicilikle görüntülemesinden kaynaklanıyor. Kaan Müjdeci, kamerasını sakınmadan hareket ettirerek dinamizm kattığı ve belgeselvari bir gerçeklik duygusu kazandırdığı Sivas ile umut veren bir genç yönetmen profili çiziyor.
Yozgat’ın ücra bir köyünde yaşayan küçük Aslan’ın, ilk aşkı ve ilk haksızlığı aynı anda yaşayıp büyümek için ilk isyankar adımı atmasıyla başlıyor film. Aslan, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’i konu alan okul müsameresinde Pamuk Prenses’i canlandıracak olan Ayşe’yi hayata döndürecek olan prens rolünü muhtarın oğluna kaptırıyor. Aslan’a cücelerden biri düşüyor... Muhtarın dövüş köpeğine bakan oğluna özenen Aslan, çobanlık yapan ağabeyiyle birlikte izlemeye gittiği bir dövüşte, iyileşmez sanılıp terk edilen köpeğe sahip çıkıyor. Korkusunu yenip gece boyu köpeğin yanında kalan Aslan adeta bir erkekliğe geçiş ritüelini yerine getiriyor. Artık kendini rakibiyle karşılaşmaya hazır hissediyor! Kangal cinsi olduğu için Sivas adını taşıyan köpeğe iyi bakan Aslan, Sivas dövüşlerde başarı kazanınca ailesine sınıf atlatıyor. Bölgesel öneme sahip yasadışı ‘turnuva’larda Sivas’ın adeta Aslan için dövüştüğü fark edilince küçük çocuk ve ailesi el üstünde tutulmaya başlıyor. İzlemeye gittikleri ilk dövüşte köye dönerken otomobile bile alınmayan yoksul kardeşler, Sivas sayesinde muhtarın ve köyün ileri gelenlerinin gözdesi oluyor. Muhtarın otomobiliyle seyahat ediyorlar!
SİVAS’IN ERDEMİ
Köpekler üzerinden bir iktidar mücadelesine girişen erkeklerin sevgisiz dünyasından kesitler sunuyor, yönetmen Müjdeci. Sadece kendi aralarında sosyalleşen, köpek dövüşü izlemiyorlarsa silah söküp takarak eğlenen erkekler kazandıkları zaferi de geneleve giderek kutluyor. Dillerine pelesenk olan belden aşağı cinsiyetçi küfürlerin vardığı ‘doruk’ burası.
Bütün hırçınlığına rağmen hala ana kuzusu olan, Ayşe’yi seven, Sivas için kaygılanan Aslan ile duyarsız yetişkin erkekler arasındaki tezat filmin temel çatışmasını oluşturuyor.
Köpek dövüşü sahneleri çok inandırıcı. Her şeyin sahici olduğu filme kendini kaptıranlar, Sivas’ın üzerindeki kanı gerçek gibi algılıyor.
Aslan, köpeğini artık “boğuşturmak” istemediğini bildirdiğinde henüz masumiyetini yitirmediğini anlıyoruz ama erkek egemen dünyada seçeneği var mı? O da şiddeti kanıksayacak mı?
Kaan Müjdeci, kendi memleketinde çektiği filmemekanın ruhunu, atmosferi, gözlemlerini, amatör oyuncuları, özellikle de çocuk oyuncuları parlak bir başarıyla katmış. (Doğan İzci’nin babasına isyan edip dama çıktığı soyunup giysilerini aşağı attığı bir sahne var ki benim diyen profesyonel oyuncu altından kalkamayabilirdi). Yöreyi ve insanını tanımanın ve köpek dövüşleri üzerine belgesel çekmiş olmanınavantajını kullanmış. Ele aldığı meseleleri netleştirerek ortaya çıkaran başlıca unsur filmin her anında hissedilen otantizm. Köpek dövüşü sahneleri de inandırıcılıkları yüzünden tepki çekiyor. Her şeyin son derece sahici olduğu/ göründüğü bir filme kendini kaptıranlar Sivas’ı canlandıran Çakır’ın üzerindeki kanı gerçekmiş gibi algılıyor. Bu durum, Müjdeci’nin yönetmen olarak başarısının tasdik edilmesinden başka bir şey değil, aslında.
Ben de bu konuda çok hassas olduğum için not düşeyim: Müjdeci hem İstanbul hem Venedik’teki basın toplantılarında üç veteriner gözetiminde nasıl çalıştığını, nasıl çekim yaptığını anlattı. Geçen hafta da bir kamera arkası video klibi yayınladı. Sinemada ne cinayetler ve işkenceler ne uzaylılar ve uzay gemileri gördük her biri film hilesiydi...
Kaldı ki Sivas’ın asıl erdemi belirli bir yöreye mal etmeden, kişiliklerinin içinde büyüdükleri sosyal çevrede şekillendiklerini unutmadan, onları yargılamadan ataerkil toplumun şiddet ve iktidar kavramına evrensel bir eleştiri getirmesi. Köpek dövüşü turnuvasına giderken çevirme yapılan sahnede otorite karşısında alttan alan erkeklerin ‘tehlike’ geçer geçmez atıp tutmaya başlamaları misali yerinde tespitlerle dolu Sivas. Filmin çözümlemeleri uygun mecralarda yayınlandıkça göreceğiz ki erkeklik durumunu psikanalitik yaklaşımla sorguluyor. Bir çocuğun erkekleşirken yitirdiği masumiyetin altını dolduruyor. Kadını da köpeği de sevebilen bir çocuktan sadece maddi çıkar ve haz peşinde benmerkezci kişilere dönüştüklerini bize açık ve net gösteriyor.