Türkiye’de çok hırslı bir hayvan lobisi var.
Hayvanlara zulmetme lobisi...
En başda da sokak kedileriyle sokak köpeklerine...
Bu bol sadizm soslu hayvan düşmanlığının nereden geldiğini bilmiyorum.
Fakat annesinin yanında yürürken yanından geçen bir zavallı sokak köpeğine tekme atan ve bunun için annesinden ensesine esaslı bir şamar yemeyen birkaç çocuk gördüğümü biliyorum.
Başka canlılara eziyet etmenin dînen günah ve ahlâken yüz kızartıcı bir suç olduğu fikri daha ufakken zihnine nakşolunmayan insanların büyüdükçe ne mal olacaklarını tahmîn etmek de bana zor gelmiyor.
Bu şartlara nazaran Türkiye’de hayvan işkencecisi nâmussuzların varlığına değil asıl birkaç yüz hayvanseverin ortaya çıkmasına hayret etmek daha akla yakın.
Ben muhtelif sebeblerden ötürü değişimli olarak hep birkaç ayımı İstanbul’da ve birkaçını da Köln’de geçiririm. Bilmem ki son zamanlarda sinirlerim mi artık eskisi kadar sağlam değil ama bu son İstanbul tefakkufumda üst üste o kadar “vak’a” ile karşılaşdım ki işlerimi henüz tamamlayamamış olmama rağmen Cennet vatanımdan erken “firâr” etmeye karar verdim.
Uçağa binerken yanıma aldığım gazetelerden ilkini açınca yine ilk gördüğüm haberse şu oldu:
TBMM’de görüşülmeyi bekleyen hayvan yasa tasarısına eklenen geçici madde ile dört cins köpeğin sâhiblenilmesi yasaklanıyormuş. Bunları besleyenler eğer üç ay içinde bu köpekleri hayvan barınaklarına teslîm etmezlerse iki yıl hapis cezâsına çarptırılacaklarmış!!!
Bunlar; Amerikan Pitbull Terrier, Brazilyen Filo, Tosa Inu ve Arjantin Dogosu cinsleriymiş. Zîrâ bu cinsler “tehlikeli” imişler!!!
Bu haberi okudukdan sonra kurduğum ilk değerlendirme ve yorum cümlesini burada tekrarlamam imkânsız, çünki sayfa sorumlusu arkadaşın gözünden kaçarak gerçekden ez-kazâ yayınlansa hem Gazete’nin uzunca süre kapatılması ve hem de benim hapse girmem gerekebilir.
Bu tasarıyı hangi şahısların kaleme aldığını bilmiyorum.
Fakat milletin “vekîli” sıfatından ziyâde milletin “başbelâsı” sıfatını hak etdiklerinden emînim. Çallı İbrâhim’in dediği üzere “Bu kadar cehâlet ancak tahsîl ile mümkindir.”
Bu kadar merhametsizlik de!!!
Bu arkadaşların yeni bir şeyler öğrenmeğe zihnî kapasiteleri elverişli midir meçhûlüm. Ama yine de belirteyim ki günah benden gitsin:
HİÇBİR KÖPEK TEHLİKELİ VE KÖTÜ HUYLU DEĞİLDİR!!! ONLARI ÖYLE YAPANLAR VİCDANSIZ SÂHİBLERİDİR!!!
Ben bizdeki “hayvan barınakları”nı iyi bilirim. Nazilerin Yahudileri ve diğer “aşağılıkırk mensubları”nı imhâ etmek amacıyla kurdukları “toplama kampları”nın köpekler ve diğer bahtsız hayvanlar için başarılı kopyalarıdır!!!
Oraya düşen hayvan ancak “yanlışlıkla” bir daha sağ çıkabilir!!!
Bu yasa tasarısını kaleme alanlar, eğer bir nebze vicdanları varsa gidip o “barınak”lardan herhangi birini ziyâret etsinler de ondan sonra tekrar konuşsunlar diyeceğim ama bir nebze vicdânı olan adam böyle bir yasa tasarısını değil oturup yazmak, aklından geçirmeyi dahî zül addeder. Onun için boşuna zahmet...
Kendi kuyruğunu ısıran köpek!!!
Umurlarında bile olmayacağını biliyorum ama yine de söylemezsem içimde kalır:
KÖPEKLERE KIYMAYIN, EFENDİLER!!!
AMA SÂHİBLERİNE DE KIYMAYIN!!!
Elinden zorla köpeği alınan bir insanın neler hissedeceğini tasavvur etmek istiyorsanız bir an için aynı şeyin kendi evlâdlarınıza da yapıldığını farzedin!
Etdiniz mi?
Hah, âferin!
İşte köpeği elinden alınan bir insan da aynen öyle hisseder!
Hadi şimdi Cehenneme kadar yolunuz var!
***
Köln’e dönünce Küçük Kızımın Köpeği Yuscha’nın öldüğü haberiyle sarsıldım.
Adını da bizim Yûşâ Tepesi’nden mülhem olarak ben koymuşdum.
Gerçi üç ay sonra 17 yaşını dolduracakdı ve bir Labrador-Golden Retriever melezi için efsânevî bir yaş. İnsan olarak takrîben 140’a filan tekaabül ediyordu ve bekliyorduk ama yine de fenâ koydu.
İkide bir ağlıyorum.
Annesi Leska’nın ölümünde de böyle olmuşdum.
Yuscha şimdi emînim ki annesiyle yan yana uçsuz bucaksız bir çayırlıkda alabildiğine koşuyordur.
Yakında görüşmek üzere, Yakışıklı...