İki gündür Konya’daydık; Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün (SDE) Necmettin Erbakan Üniversitesi’nde düzenlediği panele, SDE Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün ve Dr. Murat Yılmaz ile birlikte katıldım. Konya, tarımın ve sanayinin Anadolu’daki en önemli merkezlerinden, böyle olunca Konya, MÜSİAD’ın İstanbul’dan sonra en örgütlü olduğu ilimiz...
Hızlı Tren İstasyonu’nun karşısındaki MÜSİAD binası İstanbul’daki binayı aratmıyor haliyle... Necmettin Erbakan Üniversitesi’nden sonra Konya-MÜSİAD’da da yeni dönemi tartıştık.
‘30 Mart’ta halk mıntıka temizliği yaptı’
Konya’daki panelde Murat Yılmaz’ın konuşmasında şu iki önemli notu aldım;
‘Cumhurbaşkanlığı süreci ve halkın Cumhurbaşkanı’nı seçmesi yeni bir dönem ve bu dönemi de halk, 30 Mart seçimleri ile hazırladı. 30 Mart seçimleri bir mıntıka temizliği idi.’ Çok doğru, şimdi Türkiye’nin diken üstünde olmasını ve karışmasını bekleyen çevreler ‘derin’ bir şaşkınlık içinde... Meclis’in seçtiği Cumhurbaşkanlarında bile darbelere varan kaosun üretildiği bir ülkede, halkın seçeceği bir Cumhurbaşkanı seçim süreci nasıl böyle ‘olabilirin’ şaşkınlığı ise halkın yaptığı bu mıntıka temizliğini görmemekten kaynaklanıyor. Bir de burada şöyle bir tarihsel bir durum var; bu topraklarda bir devlet başkanı, ilk defa halkın seçimiyle iş başına geliyor. Tabii ki halk, bu devlet başkanının tüm yetkilerini kullanmasını isteyecektir. Bunun dışında Murat Yılmaz, bu dönemin merkeziyetçiliğin aşıldığı, ademi merkeziyetçiliğin öne çıkacağı bir dönem olacağını söyledi. ‘Bu, içinin doldurulması gereken çok önemli bir gelişmedir; çünkü 82 Anayasası’nın fiilen işlemeyeceği bir zemini halk kendi güçlü iradesiyle sağlıyor.’
Anadolu merkezli büyük entegrasyon
SDE Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün ise; artık BM, DTÖ, DB ve IMF gibi kurumlarla temsil edilen küresel yönetişim sisteminin çöktüğünü ve yeni bir sistemin, -Türkiye gibi ülkeler merkezli- ortaya çıkmasının gerekli olduğunu söyledi.
Buna bağlı olarak Akgün, Türkiye’nin 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren tartıştığı a) Batı sistemine koşulsuz entegrasyon, b) Avrasyacılık ve c) Barış ve birlikte kalkınmayı öne çıkaran Anadolu merkezli entegrasyon seçeneklerinde, artık kesin olarak Türkiye’nin yolunun ‘C’ seçeneği olduğunun ortaya çıktığını ve bunun da yeni bir dünya anlamına geldiğini de söyledi...
Konya’da hem iş çevrelerinde hem de akademide ortak bir kanı var; Türkiye’nin yalnız yeni bir döneme girdiğini düşünmüyorlar, daha doğrusu içinde bulunduğumuz süreci, bir dönemden diğerine geçtiğimiz basit bir siyasi ve ekonomik dönüşüm olarak tartışmıyorlar. Bu süreç, Konya’da niteliksel, köklü bir dönüşüm olarak algılanıyor ve tartışılıyor. 19. yüzyılın son çeyreğine yaklaşırken, Balta Limanı anlaşması, Islahat Fermanı ile başlayan ve Düyun-u Umumiye, Lozan, Montrö, 1924 Anayasası ile devam eden sonra darbelerle pekiştirilen ‘müesses nizamın’ sonuna gelindiğinin Anadolu farkında...
‘Buradan’ geliyoruz, ‘burası’ geleceği belirleyecek
Ben dedemden şunu dinlemiştim; ‘ben aslında soyadımızı ‘Konyar’ alacaktım, çünkü oradan Batı Trakya’ya gelmişiz, ama baktım benden önce çok yakın bir arkadaşım almış, vazgeçtim...’ Karaman, Karamanlis, Konyar... Bu aile adları Batı Trakya’da çok yaygındır. Biliyorsunuz, Yunanistan, Başbakanlar (Konstantin ve Kostas Karamanlis) bile çıkarmıştır Karamanlisler’den... Ama ben, bunun Batı Trakya ile sınırlı olduğunu sanmıyorum; Konya ovasınının ekmeğini yemeyen, buralardan geçmeyen çok az sayıda aile vardır bu topraklarda... Çünkü Konya kurucudur. İlk önce buraya uğranılır, soluk alınır, meclisler kurulur, sonra ‘çaresine’ bakılır. İşte tam burayı, şimdiye kadar Türkiye tahlili yapan, Türkiye’nin siyaseti, ekonomisi ve sosyolojisi üzerine konuşan, yazanların atladığını düşünüyorum... Anadolu halkının nasıl davranacağını, ne yapacağını, Anadolu’nun tarihi yapan, kurucu kentlerine, yerleşim birimlerine bakmadan buraları tahlil etmeden anlayamazsınız. Konya, Diyarbekir, Trabzon ve tam şimdi tüm Doğu ve Güneydoğu kentleri, tüm Karadeniz...
Bakın buralarda, İstanbul medyası üzerinden kıyamet koparan, darbe planları yapan, paralel, ‘liberal’ centilmenlerin ( ABD Dışişleri sözcüsü Marie Harf’in deyişiyle) ve leydilerin hiç kıymeti yok. Buralarda herhangi bir platformda halkın karşına geçip konuşamazlar. Çünkü Marie Harf, başta patronları olmak üzere, onlara nihai isimlerini taktı; centilmenler ve leydiler (Marie Harf’in iki hafta önceki basın toplantısı; Harf: ‘Pensilvanya kırsalında yaşayan centilmen pek ilgi alanımızda değil’)... Evet centilmenler ve leydiler; buralarda durumlar böyle... Ama yine de, medya ofisleri ve aslında, hami devlet üniversitelerine devredilmesi gereken naylon üniversite binaları dışında, Anadolu’ya bir uğrayın...
12 Eylüllere buradan cevap veriyoruz!
12 Eylül’e gidilirken Kenan Evren cuntası, iki yere bakıp darbeyi ve darbe tarihini kesinleştirmişti. Birincisi Konya idi. Milli Selamet Partisi’nin Konya mitingi, daha öncesinde ise Konya’daki İslami çıkış ve politik ortam oligarşi içindeki tekelci sermayenin ödünü koparmıştı. İkincisi ise Fatsa idi... Fatsa’daki yerel yönetim, merkezi iktidara meydan okuyarak ademi merkeziyetçiliğin uygulanabilir, sosyal bir siyasi seçenek olduğunu gösteriyordu. O tarihlerde Konya merkez olmak üzere, Anadolu ve Karadeniz, tıpkı bugünkü gibi, Mason Mustafa Reşid Paşa’nın imzasıyla 1838’de başlayan soyguncu ‘müesses nizamı’ sorguluyordu ve çıkış arıyordu. Ancak oligarşinin buna cevabı ise katlimlar, iç savaş provaları ve askeri darbe süreci idi. İşte, Anadolu’da Maraş, Çorum ve İstanbul’da 1 Mayıs katliamları, Anadolu’da yeni bir düzen ve barış isteyen halkın politik çıkışına oligarşinin cevabı idi. Biliyorsunuz ki, bu süreç 12 Eylül’le sonuçlandı. Yüzlerce yıldan beri bu topraklarda, insanlığın en sonuncu ve en büyük dinini yaşatan, devletler kuran, medeniyeti tam buradan Avrupa topraklarına götüren bu halka zulümle boyun eğdirildi...
Ama şimdi o günler geride kaldı. Anadolu, başta Konya olmak üzere, yeniden bu topraklarda yeni bir devlet kuruyor... Konya kurucudur... Buraya bakmadan Türkiye’nin nereye gittiğini anlayamazsınız, buraya bakmadan, buradan feyz almadan Türkiye’de siyaset yapamazsınız, buraya bakmazsanız, hiç olursunuz