Anadolu Buluşmaları kapsamında bu kez Samsun’dayız. Başlığımız ‘Filistin, Türkiye ve Mısır Ekseninde Yeni Ortadoğu.’ Başka bir ifadeyle bölgesinde ayağa kalkan iki merkez ülkenin, Filistin başta olmak üzere önemli sorunları ele alma konusunda oluşturduğu yeni dengeyi konuştuk.
Sağolsunlar, Samsun Valisi Hüseyin Aksoy, Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan hem ziyaretimize eşlik ettiler, hem de konuşmalarımızı büyük bir sabır ve dikkatle dinlediler. Elbette şehrin dört bir yanından zamanlarını feda ederek Atatürk Kültür Merkezi’ne gelen seçkin bir davetli topluluğu ile birlikte.
Samsun’un güzel mekanı Fevzi’nin Yeri’ndeki muhteşem balıkları ve keyifli sohbeti de bir not olarak ekleyelim.
***
Son yıllarda kendi içinde dengelerini yeniden kuran, sistemini siyaset dışı güçlerin ağırlığından kurtarma yönünde önemli adımlar atan Türkiye ve bu süreci çok daha hızlı yaşamak durumunda kalan Mısır’ın hikayesinde önemli benzerlikler var kuşkusuz.
Her iki ülkenin de daha alması gereken çok mesafe var. Ama şu an itibarıyla İslam dünyasını ve kendilerini doğrudan etkileyen hemen tüm kritik sorunları aynı masada konuşabilecek bir zemini yakalamış durumdalar.
Bu süreci devam ettirebilmenin belki de en önemli şartı, Ankara ve Kahire’nin kendi iç dengelerini daha sağlam hale getirmeleri. Sözgelimi Türkiye’de özellikle 27 Mayıs darbesiyle sisteme çöreklenen Baas zihniyetinin gücü önemli ölçüde kırılmış görünse de, dikkatli bakışlardan kaçmayan bir gerçek var: Bu canavar, sistemde hala yer sahibi ve aynı kararlılıkla üzerine gidilmediği takdirde beklenmedik anlarda uyanma potansiyeli var.
Mısır’ın Hüsnü Mübarek’in ardından çıktığı yol ise çok daha sancılı. Yukarıda ifade ettiğim gibi Türkiye’nin on yıldır yaşadığı değişim sürecini, adeta bir-iki yıl içinde gerçekleştirmeye çabalıyor.
Demokrasilerini sahici ve kalıcı zeminlerde tanımlamayı başardığı takdirde Türkiye ve Mısır’ın derde deva olacak bir eksen oluşturacakları ortada. Kuşkusuz bu durumdan rahatsızlık duyarak iki ülkeyi rekabet, hatta çatışma içine çekmeye çalışanlar da olacak.
Nafile bir çaba. Ama ısrarla altını çizelim; öncelik, bu iki ülkenin kendi içlerindeki ‘derin’ yapıların gücünü kırmasında. Gerisi gelecek.
***
Samsun, denizi ve güzellikleri ile hani ‘gidip yerleşeyim’ arzusu uyandıran şehirlerden. İnsanı sıcak, havası güzel. Denizi biraz hırçın, ama bir o kadar da büyüleyici.
Ancak benim son yıllarda çok daha büyük atılımlar yapmasını beklediğim Samsun, bir türlü istenen yere gelemiyor. Herkesin elbette muazzam bir gayreti var. Oysa coğrafi konumu, yetişmiş insan gücü, köklü bir geçmişi olan üniversitesiyle gerçek bir yıldız olmayı hak ediyor Samsun.
Yirmi yıllık bir dostumla geziyoruz şehri. Adını yazsam gönül koyar bana, öyle mahçup, öyle güzel bir insan. Çok daha büyük yatırım kapasitesi olduğu halde Samsun’un yeterince ilgi görmediğinden, ciddi yatırımcıların arayışlarını şehir dışına kaydırmasından söz etti.
Söylediğim gibi daha fazlasını, Karadeniz’in merkez şehri olmayı hak ediyor güzel Samsun.
Dostumun doksan yaşını çoktan aşmış bir büyükannesi var. Nur üstüne nur derler ya hani, öyle bir insan. Hala zihni bizlerden çok daha diri ve olup biteni takip ediyor. Söz son zamanlarda PKK, terör ve barış süreciyle ilgili yaşananlara gelince şöyle bir değerlendirme yapıyor:
‘Oğlum, herhalde konuşa konuşa çözecekler bu işi. Allah yardımcıları olsun.’
Feraset derler ya, tam da onun adresi bir söz. Daha fazlasına ne hacet.