Yerel seçimlerde herkesin diline pelesenk olan bir kavram vardı: Katılım... Herkese danışacağız, tüm kesimlere soracağız, sivil toplumla birlikte yöneteceğiz vb. sözler, sloganlar ile doluyordu alanlar. Seçim bitti. Şimdi gerçekle yüzleşme vakti artık. Kim gerçek bir "katılım örneği" sergileyecek? Temel sorumuz bu.
Belediye başkanları "şehrin başkanı" olmak istiyorsa siyasi alanı ihmal etmeden uzmanlarını ve kentteki paydaşlarını çoğaltmak zorunda... Seçmeni, seçimden seçime hatırlama gafleti, birçok belediye başkanının aldığı sonuçlarda etkili. Burada şehirle kaynaşma, şehrin başkanı sevmesinden daha öte bir şeyi kast ediyorum: "Gerçekten birlikte yönetme iradesi".
Kent konseyleri niçin vardır?
Mevzuatımıza yeni belediye yasası ile giren kent konseylerinin bilinirliği ve etkinliği günbegün artıyor. Özellikle partilerin seçim beyannamelerine girdikten ve devletin planlama metinlerinde yer aldıktan sonra bir kısım için gönülden, bir kısım için de mecburen dahi olsa gündeme alınmak zorunda artık.
Konseylerin temel bir görevi var. Bulunduğu belediye sınırları içerisinde "kent vizyonu", "kalkınma", "hemşehrilik bilinci" başta olmak üzere bu bağlamda programlar yapmak, etmek, projeler uygulamak ve şehirdeki sivil toplum ve kamu birimlerinin bir araya gelip kent meselelerini konuşabileceği bir platform olmak.
Bu yapı için mevzuat açısından belediyelerin resmi istişare organı diyebiliriz. Zira konsey genel kurulunun aldığı kararlar "belediye meclisinde öncelikli görüşülme" hakkına sahip. Bu görüşmeden her zaman "olumlu sonuç" çıkması mümkün değil. Bu düzenleme konseylere "şehrin gündemini belirleme hakkı" veriyor ki bu iyi değerlendirilirse önemli bir aşama katedilmiş oluyor...
Konsey ne değildir, bilmek gerekiyor...
Her meselede olduğu gibi konseylerde de sorunlar aynı. Bir yandan meseleyi "marjinalleştirme" gayretiyle tüm meseleyi mevcut konsey başkanı üzerinden çözmeye dair bir yaklaşım var. Bir yanda da meselenin hukuki durumuna göre olaya yaklaşanlar. Konseyleri, belediyenin, kurumların hatta valiliğin üstünde gören "marjinal" yaklaşımın olaylara bakışı ile yol yürümek mümkün değil... Konseylerin ne olduğundan ziyade ne olmadığını iyice bilmek gerekiyor sanırım: ► Konseyler bir makam değildir, bir zemindir. ► Konsey başkanı bir protokol mensubu değildir. ► Konsey genel kurulu "ele geçirilip hep elde tutulması gereken bir mevzi" değildir. ► Konseyin başkanı kimsenin üstüne değildir. ► Konseyler, ildeki sivil toplumun üstü veya amiri değildir. ►Konsey genel kuruluna yönetmelikte zikredilen herkes gelebilir. ► Konseyler belediyenin dışında veya bağımsız değildir, bilakis içindedir. ► Konseylerin tüzel kişiliği dahi yoktur. ► Konseyler bir bütçeye sahip değildir. İyi organize olursa bütçeye de ihtiyaç duymazlar.
Kim çağrı yapacak?
Şimdilerde konseyler arasında ciddi bir tartışma var. Seçimler sonrasında konseyin oluşumu için kim çağrı yapacak? Konseyler her yerel seçim sonrası kendini yeniler ve yenileme belediye başkanı eliyle olur. Başkanlar yerel seçimden sonraki üç ay içinde yani haziran sonuna kadar konseylere çağrı yapmak zorunda. Çağrı yapmak onların hem hukuken hem de siyaseten görevidir.
Konseylerin nasıl oluşacağı Kent Konseyi Yönetmeliğinde var*. Kamudan, sivil topluma; odalardan, baroya kadar geniş bir yelpazeye hitap ediyor, konseyler. Bu açıdan şöyle bir formül verebilirim konseylerde çalışan kimselere: ► Bir yerde konseyler daha önce hiç kurulmamış ise yönetmeliğin geçici maddesine göre kurulacaktır. ► Konseyler kurulmuş ve fakat yerel seçimler olmuş ise yönetmeliğin 5. maddesine göre konseyler belediye başkanının çağrısı ile toplanacaktır. ► Yerel seçimler arasındaki tüm seçimli ve seçimsiz toplantılar için yönetmeliğin 10. ve 11. maddesine göre konsey başkanı çağrı yapabilecektir.
Konseylerin yeni dönemi hayırlı olsun, umarım iyi örnekler çoğalır.
*İlgilisi için Kent Konseyleri Yönetmeliği:
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=10687&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5