Siyasetin giderek hızlanan ve yoğunlaşan bir takvimle yoluna devam ettiği herkesin malumu. Bu sürecin en önemli duraklarından birisi Pazar günü gerçekleşecek olan AK Parti kongresi.
Kongreler daha çok genel başkanlık yarışı üzerinden siyasi gündemi meşgul eder. Ancak AK Parti’de durum çok farklı. 2002 yılından bu yana üçüncü iktidar dönemini yaşayan partinin kongreleri, özellikle Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasında verdiği mesajlar üzerinden kamuoyunda tartışıldı.
Bu defa da genel başkanın yapacağı konuşma çok önemli. Belki de satır aralarına ihtiyaç kalmaksızın, Erdoğan’ın bu konuşmada vereceği mesajlar, yakın geleceğin siyasi mimarisinin ipuçlarını verecek. Ancak kongreyi öncekilerden farklı kılan, nasıl bir parti yönetimi ve listenin olacağı konusundaki beklentiler ve henüz cevaplanmayan sorular.
Yaklaşık bir yıldır sanki gizli bir el dokunmuşçasına siyasi gündem müthiş hızlı akıyor. Hiç kuşkusuz bu hıza ayak uyduran ve gelişmeleri en dikkatli okuyan siyasi aktör Tayyip Erdoğan. Bu hızlı akışı kontrolde tutmak ve önündeki üç kritik seçimi kazanmak için bir yol haritası çiziyor ve bu haritanın belli bir bölümünü kongrede ortaya çıkacak resimle görme şansımız olacak.
***
Daha önce de vurguladığım gibi, parti yönetiminde, önemli kurullarda yapılacak değişiklikler, göreceğimiz yeni isimler elbette bize ciddi ipuçları verecek. Ancak yine de tabloyu doğru okumak için isimler yeterli olmayacak. Kongre sonrasında terör, Kürt sorunu ve Suriye ekseninde ortaya çıkacak sürecin akışına bakmak bize daha geniş anlama zeminleri verecektir. Nitekim son günlerde tekrar gündeme taşınan müzakere ve görüşme başlıkları böyle bir sürece işaret ediyor.
Söylemeden geçmeyelim. Türkiye’nin yakın gelecekte hazırladığı büyük hamleleri bozma hesapları da hemen boy göstermeye başladı. Terörle mücadele sürecinin en mahrem belgeleri ‘çakma’ Kraliyet çocukları tarafından gazete sütunlarına taşınıyor. Ne tuhaf bir zamanlama!
Türkiye, en açık ve şeffaf tezi savunmasına rağmen Suriye politikasında yalnız bırakıldı. Nitekim Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu önceki gün bu durumu New York’ta ‘uluslararası sistemin iyi bir sınav veremediği’ şeklinde ifade etti. Rusya ve İran’ın gözünü kırpmadan Türkiye’yi ateşe atan yaklaşımları kadar, ABD’nin başını çektiği bloğun vurdumduymazlığı da Beşar Esad’ı hala ayakta tutuyor.
Ankara, şu anda bu tabloyu yeniden ele alıyor, almak da zorunda.
***
İşte tüm bu gelişmelerin ve çatışmaların ortasında Türkiye kendisine yeni bir siyasi model ve söylem arıyor. Düne kadar her vesileyle Erdoğan’ı bu yeni dönemin dışında bırakma hesabı yapanlar, bugün Erdoğan’la nasıl yola devam edeceklerinin telaşı içinde. Kongre trafiğine biraz da bu gözle bakmakta yarar var.
Bu yeni söylem, aynı zamanda yeni bir ekonomik model ve bölgesel sorunları yeniden ele alan bir perspektif inşası anlamına geliyor. Türkiye, bölgesinde bir güç olarak sahneye çıktı, bunun geri dönüşü yok. Geri dönmesi için de bir neden yok.
Şimdi yapılacak olan bölgede sahici bir dille yeni nüfuz alanlarına sahip olmak ve bu siyasi söylemi taşıyabilecek aktörlerle yola devam etmek. Gazete sürmanşetlerine sözüm ona kamuoyu araştırmaları taşımakla liderlik oluşturulsaydı, bugün Türkiye istikrarsızlık içinde sürüklenen güçsüz bir ülke olurdu.
Kongre sonrasında çok farklı yeni bir Türkiye’yi konuşacağız. Bakalım Pazar günü karşımıza nasıl bir tablo çıkacak.