Her şeyi komplolara bağlamak kolaycılıktır. Her taşın altında yabancı bir el aramak da... Toplumsal olayların ekonomik, siyasi ve sosyal yönlerini derinlemesine analiz etmek ve olayların o ülkedeki nedenlerine mutlaka bakmak gerekir. Ancak Ortadoğu gibi bir bölgede gelişmelerin dış bağlantılarını sürmezseniz, kendinizi İsviçre Alplerinde yaşıyor sanırsanız her olay sizin için sürpriz olur, başarının zirvesindeyken birden bire kâbuslara uyanırsınız.
Ortadoğu bir İngiliz-Amerikan icadıdır ve 20. yüzyıldan önce böyle bir kavram hiç kullanılmamıştır. Osmanlı çökertildikten sonra ‘Ortadoğu’, dünyanın birçok bölgesinden farklı olarak önce Fransız ve İngilizlerin, sonra ise İngiliz ve Amerikalıların oyuncağı haline getirilmiştir.
Bu bölgede son bir asırdır toplumsal ve siyasal olaylar doğal seyrinde cereyan etmez. Dünyada Ortadoğu kadar diğer devletlerin müdahale ettiği ikinci bir yer de bulamazsınız. Bunda petrolün ve bölgenin çok kıymetli jeo-stratejik değerinin payı büyüktür. Aynı değerde önemli bir diğer etken ise dünyanın en büyük siyasi projelerinden biri olan İsrail’dir.
Olaya böyle baktığınız zaman Ortadoğu halklarını ‘komploculuk’la suçlamak haksızlıktır. Bölgedeki hemen hemen tüm askerî darbelerde dış devlet müdahalesi vardır. Tahta çıkarılanlar da, tahttan indirilenler de bunun İngiltere’nin ya da ABD’nin iradesi ile gerçekleştiğini bilir. Bağımsız görünen diktatörlerin kendi halklarından çok yabancı istihbarat birimlerinin desteğine güvendikleri de sır değildir.
Böyle bir ortamda, bölgenin kendi dinamikleri serbestçe oluşamamaktadır. Bu bağlamda 1 Şubat 2011 tarihinde STAR Gazetesi’nde yayımlanan ‘ABD Kontrolünde Arap Devrimi’ başlıklı yazımda kimilerinin ‘Arap Baharı’ olarak adlandırdığı hareketi şöyle değerlendirmişim:
“Olayların hangi noktaya varacağını şimdiden kestirebilmek güç. Ancak görünen o ki ABD Arap rejimlerini birer birer ve kontrollü olarak değiştirmeye çalışıyor. Her bir olay diğer Arap liderlerine açık bir uyarı aslında. Eğer gönüllü olarak değişmeyi kabul etmezlerse, kontrollü olarak sokak tarafından değişime zorlanacaklar. Bu süreçten demokrasi getirecek bir Arap Devrimi çıkar mı derseniz, işte bu en azından şimdilik çok zor görünüyor.”
***
Ortadoğu’nun doğal bir parçası olan ve son yıllarda daha fazla Ortadoğu’nun içlerine giren Türkiye’nin bu gerçeklerden ayrı değerlendirilebilmesi imkânsızdır. Bugünlerde Türkiye’de bir ‘bahar’ yaratılmaya çalışılıyor. Bunun için ise önce bir diktatör yaratmanız gerekiyor.
Bunları söylerken Taksim olaylarını sadece dış unsurlarla açıklıyor da değilim. Olayların çok güçlü iç nedenleri de vardır elbette. Zaten dış unsurlar müdahalelerini o ülkenin iç sorunları ve zaafları üzerine kurgularlar. Yaranız yoksa kimse gelip onunla oynayamaz.
***
‘Türkiye’den ne istiyorlar derseniz’, söyleyeyim. Öncelikle Mavi Marmara, Davos Krizi vs. istemiyorlar. Türkiye’nin NATO’yu, BM Güvenlik Konseyi’ni, AB’yi, Almanya’yı, Fransa’yı vs. tehdit etmesini de istemiyorlar. Kısacası daha uyumlu, daha söz dinler bir Türkiye istiyorlar. Türkiye’nin İslâm dünyasında kendi kafasına göre hareket etmesinden de oldukça rahatsızlar. Ayrıca, Batı’da bazı lobiler Türkiye’nin İslamileştiği yönünde oldukça abartılı algılar oluşturuyor, bu da Türkiye’den duyulan rahatsızlığın bir başka nedeni.
Peki, buradan nasıl çıkılır derseniz, çıkış yolu her şeyi dış dünyaya bağlayıp arkaya yaslanmaktan geçmiyor. Herkes hatalarını gözden geçirmeli, öncelikle kendisini sorgulamalı. Ardından kirli oyunlar kendiliğinden bozulacaktır zaten.