Şimdi şuna mı inanmalıyız: Türkiye’nin kendi iç dengelerinden kaynaklanan bir çatışma yaşandı/yaşanıyor. Bunun dünyadaki ya da bölgemizdeki herhangi bir gelişme ya da süreçle ilgisi yok.
Bu konuda söz söylemek isteyen herkesin ağzı ‘Komplocular, yolsuzlukları bastırmak, örtmek için bunlara sığınıyorsunuz’ korosu tarafından kapatılmak isteniyor. Onlara göre şuna inanmalıyız: Bu bir yolsuzluk operasyonudur, her şey göründüğü gibidir. Ötesinde bir şey aramak akıl tutulmasıdır. Bölgesel gelişmeler mi? Ne ilgisi var! Küresel ölçekteki çatışma mı? Komplo teorisi!
Hiç lafı evirip çevirmenin anlamı yok. Türkiye’deki bu operasyonlar, aynı zamanda küresel ölçekteki bir çatışmanın topraklarımıza yansımasıdır. Kelimenin tam anlamıyla uluslararası bir operasyondur.
Ekranlardaki demagoglara peşinen cevap olsun. Bu durum tüm uluslararası güçlerin Türkiye’yi karşısına aldığı anlamına filan gelmiyor. Bir çatışma var, bu ülkemize yansıyor ve galibi de bu coğrafyanın en güçlü iktidarı olarak yoluna devam edecek. Yeri gelmişken, düne kadar iktidar partisinden milletvekili ve büyükşehir belediye başkanı olmak için kapılarda dilenenlerin, şimdi bulundukları yerden demokrasi dersi vermesi, yetmezmiş gibi ‘uluslararası ilişkiler uzmanı kesilmesi katlanılır gibi değil.
***
Bir zamanlar bu ülkenin başbakanlarına danışmanlık yapmış kimi isimlerin, egemenlik hukukundur diyerek kılıf bulmaya çalıştığı sürecin adı ‘darbe’den başka bir şey değil. Darbeciler istediklerini alamadıkları için şimdi devletin kendi dinamikleri içinde ne var ne yok onları deşmeye, mahremini ortaya serip uluslararası çevrelerin farklı bakışlarını buraya çekmeye çalışıyorlar. İHH tırları mı, hayır terör kervanı (!)
Bunların hepsi sıradan hukuki gelişmeler öyle mi? Tam da o nedenle tüm bu operasyonlar, Türkiye’nin geniş bir coğrafyada Kürtlerle el sıkıştığı bir zamanda ortaya çıkıyor. Barzani Diyarbakır’a geldikten kısa bir süre sonra ortalık ayağa kalkıyor. Tam da bu nedenle Türkiye-İran ilişkilerinde, her iki ülkenin yeni bir dengeyi kurmaya çalıştığı bir dönemde hassasiyetler nüksediyor!
Bir tek gelişme bile bu darbe girişimini açıklamaya yeter. O da Türkiye’nin son yıllarda başarıyla yürüttüğü Irak Kürtleriyle entegrasyon sürecidir. Bu coğrafyada sadece kendi topraklarımızda değil, Irak ve Suriye’de yaşayan Kürtlerin de kaderinin bizimle bir ve bütün olduğunu defalarca ifade ettim. Çok şükür, Türkiye’nin yeni devlet aklı, özellikle 2006’nnı sonu itibarıyla bunu sahici bir hamleye dönüştürdü.
Şimdi yeni sorular: Düne kadar Irak’ın kuzeyindeki her gelişmeyi Türkiye’nin aleyhine olarak okuyanlar, bugün gelinen nokta hakkında ne düşünüyor acaba? Hani Irak’taki Kürt varlığı Türkiye’yi bölüyordu? Hani bu işin arkasında ABD vardı? Yıllar yılı hepimize yutturulan bu proje değil, Türkiye’nin hamlesi başarılı olunca, işte o zaman başımıza bu işler gelmeye başladı.
Tüm bunları dikkatle izleyip hamle yapan birileri var. Nasıl oluyor da yıllarca bekleyen bazı dava dosyaları bir anda karara bağlanıyor ve bunların her biri Kürt sorunuyla doğrudan ilgili? Nihayet Anayasa Mahkemesi’nden çıkan kararla hukuk dışı uygulama sona erse de, BDP’li vekilleri içeride tutmak isteyen irade kim?
Demek olup bitenin bölgesel ya da uluslararası boyutu yok öyle mi? Geçelim bunları. Kafasını kaldırıp bu coğrafyada olup biteni görmeyenlere söylenecek söz yok gerçekten.