Avrupa Ligi bizim temsilcilerimiz için bulunmaz bir ortam. Hem Avrupa'nın birinci sınıf ligine katılamayan, hem katılıp 'oraya uygun bulunmayan' takımları barındırıyor. Eğer siz bu çizgiyi aşan bir verim gösterebilirseniz zirveye değin varmanız bile olanaklı.
Önemli olan o verimi sürekli gösterebilmek. Biz bunun için yatırımlar yapıyoruz. Harcadığımız paralara baktığımızda o yönden sıkıntımız yok. AEL kulübünün piyasa değeri 13 milyon avro! Fenerbahçe'nin 153 milyon! İki takımın tesisleri, taraftar sayısı, bütçesi karşılaştırılamayacak kadar farklı. Buradan baktığınızda -bir maç oynanmadan kazanılmaz ama- maçı Fenerbahçe'nin oynamadan kazanması gerekiyordu. 83 milyon avro piyasa değerli Mönchengladbach'ı nasıl ezdi ise dün zde o çizgide olmalıydı... Elbette futbolu etkileyen tek faktör para yatırmak değil. Ama en baba faktör bu. Her şey buradan başlıyor. Bunların yanına Lefkoşa'daki Fenerbahçe'nin ilk yarı görüntüsünü koyduğunuzda şaşırıyorsunuz. Çünkü Fenerbahçe, malzemesi işlenmeden tencereye konmuş ve pişmeden alınmış yemek gibiydi. AEL'in hocası iki gün önce takımın başına geçmişti. Daha oyuncularını tanımıyordu! Bir arızayı kiminle tamir edeceğini bilmiyordu. Ama sahadaki takımı, kapasitesinin üstüne çıkmaya çalışan, planlı, disiplinli oynayan bir takımdı. Aykut Kocaman AEL'i Jorge Costa'dan daha iyi tanıyor olabilirdi!
AEL ilk yarıda savunmasını ikinci bölgeye çıkararak sıkça hücumlar yaptı. Son pas ve vuruşlarda çabuk ve kararlı olabilse goller de bulabilirdi. Fenerbahçe buna karşı ne tempo koydu ne planlı bir oyun gösterdi. Rakibinin kontrollü yavaş oyununa razı oldu. Oyunu ancak ikinci yarıda zorlamaya çalıştı. Olgun yanını, yapabileceklerini göstermeye başladı. Sanki devre arasında yemeğin yağı tuzu konmuş, ocağın altı yakılmıştı. Maçın sonucu ne olursa olsun Fenerbahçe yarıştığı gruptan çıkardı. Belki de bunun etkisiyle bir motivasyon kaybı olmuştu. Ancak büyük hedeflere soyunan takımlar, zorluk derecesi düşük maçları da yüksek verimle oynamayı başarmalıdırlar. Rakibi önemsememe, rakibi kolay görerek oyuna kendini verememe bir takımın büyüklüğüne bazen çok büyük darbeler indiriyor. Volkan gününde olmasa Fenerbahçe böyle bir darbe alırdı.