Üniversiteli gençlerle buluştuk. Sohbet ettik. Dertleştik. Heyecanlandık. Mutlu olduk. Hayaller kurduk.
Ancak değerlerine yabancı olmakla kalmayıp, güzelliklerden ve aile mefhumundan bahsedildiğinde, karşı çıkanlar oldu. Kitabımı yandaş olarak kabul edenler oldu. LGBT'yi savunmak adına hırçınlaşanlar, "Siz zaten İslamcı değil misiniz?" çıkışıyla şaşırtanlar oldu.
"LGBT lobileri; çocuklarımızı, geleceğimizi yani sizleri gayya çukurunun odunu yapmaya çalışıyor!" dedik. "Gayya çukuru bile 'İslamcı çukurundan' iyidir!" diyeni duyduk!
Anlatmakla mükellefiz bilinciyle devam ettik:
Toplumun temelini oluşturan üç önemli ayak vardır: aile, eğitim ve kültür.
Bu ayaklardan biri bile zarar görürse toplum, kimliğini ve geleceğini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır.
Ancak son dönemlerde ülkemizde bu ayakların kasıtlı bir şekilde hedef alındığına şahit oluyoruz.
Aile kavramı, cinsiyetsizleştirme propagandaları ve yozlaştırılan kültür politikalarıyla küresel çetelerin oyuncağı haline getirilmeye çalışılıyor.
Toplumumuzun geleceği olan gençlerimiz, yabancı yapım dizi ve filmler, subliminal mesajlarla dolu fantastik romanlar, sosyal medya ve oyunlarla ifsat ediliyor.
Bu bir rastlantı mı? Tabii ki hayır! Bu, planlı bir operasyonun parçası.
Dertli bir insan olarak bu yozlaşmanın önüne gerilebilecek her türlü sete ihtiyacımız var şuuruyla kolları sıvadım ve bir fantastik roman yazdım.
Bu roman, yalnızca bir fantastik hikâye değil; kimlik, cesaret ve aidiyet arayışına ışık tutan, gençlerimize bir çağrıdır: "Hayal kurmaktan vazgeçme ama köklerine de sıkı sıkıya sarıl!"
Ancak bu romanımızı gençlerle buluşturmak için attığımız adımlar, kendisini "özgürlük" ve "çoğulculuk" savunucusu olarak tanıtan güruh engel olmak telaşında.
"Kök sağlamsa; rüzgâr dans ettirir!" sloganıyla yola çıktım.
Ve fakat bu "kök" sözcüğü bile rahatsız edici olarak algılanıyor!
Ne garip ne hazin bir durum ne acı verici!
Neden mi?
Çünkü "aile" vurgusu bu güruhu rahatsız ediyor.
Çünkü "değerlerimize sahip çıkma" çağrısı bu kesimin ideolojik ajandasına aykırı.
LGBT lobilerinin sesi olmayı tercih etmeyi dahi, Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2025 yılını "Aile Yılı" olarak ilan etmesinin karşısında muhalif bir tavır kabul ediyorlar!
Meydanlarda bu lobilerle kol kola yürümek rahatsız etmiyor ama bir romanın "aile" vurgusu köşeye sıkıştıkları vehmine kapılmalarına neden oluyor.
Aileyi hedef alan bu ideolojik sapkınlık, "cinsiyetsizlik", "kimliksizleşme" ve "değersizleşme" projelerine boyun eğdirme gayreti içinde.
Batıdan gelen fonlarla çocuklarımızın zihinlerini ve ruhlarını kirletmek için yürütülen projelere destek olabilecek sözde muhalifleri kullanıyorlar.
Kullandıkları güruhun, "aileyi" savunan bir romanın yazılması bile ideolojik "özgürlük" kalıbına sığmıyor.
LGBT lobilerinin, yabancı fonların ve "çok kültürlülük" adı altında ailemizi, değerlerimizi hedef alan projelerin yer aldığını hepimiz biliyoruz. Laik ya da seküler güruh, bu karanlık projelere göz yumarak toplumumuza ihanet ediyor.
Ama biz susmayacağız!
Aileyi savunmak bir tercih değil, bir zorunluluktur.
Çocuklarımız, bu yozlaşmanın kölesi olmayacak.
Değerlerimize, köklerimize ve geleceğimize sahip çıkacağız.
"7 Renkli Gezegen" bir romanın ötesindedir; bu roman bir direniş çağrısıdır.
Kimliksizleşmeye, aile yapısını hedef alan operasyonlara ve değersizleştirme projelerine karşı direniştir.
Köksüz bir toplum, fırtınalarda savrulmaya mahkûmdur.
Biz bu köksüzlüğe izin vermeyeceğiz.
Ne üniversiteli gençlerimizi ne de çocuklarımızı size yem etmeyeceğiz!
Unutmayın: Kök sağlamsa; rüzgâr dans ettirir!