Dün Taha Özhan’ın STAR Gazetesinde yayınlanan yazısının başlığı “Çözüm Süreci’ne savaş”tı. PKK’nın son zamanlarda yaptığı tam da bu. Alenen barışa savaş açmış durumda PKK.
Ve böyle devam etmekte kararlıysa çözüm sürecini tek taraflı sonlandırmak istediği aleniyet kazanmış olacak, dolayısıyla “PKK’nın gölgesinde siyaset yapan” HDP’yi de boğmuş olacak.
İmralı-Hükümet-Kandil üçgeninde heyette yer alan ve hükümetin bu işi samimiyetle asıldığını en iyi bilen isimlerden biri olan Sırrı Süreyya Önder Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “HDP kanunlar çerçevesinde davranmaya devam ederse görüşmelerimiz devam eder. Şiddet, terör, izinsiz eylem, can ve mal kaybına yol açacak tutumların dışında olmaları ve bunlara karşı tavır almaları durumunda muhatap oluruz” demesinden pek bir alınmış! Ama doğrusu gerçeği bu. Herhangi ‘Batı demokrasisi’nde (bu da artık hak etmedikleri bir taltif ifadesi ya neyse) bile göz göre göre sokak terörüne yol açacak bir eyleme çağrı yapmak parti kapatma gerekçesi sayılabilecekken HDP’nin çağrısı kuru sözle eleştiriliyor. Başbakan “parti iseniz parti gibi davranın” diyor. Hepsi bu.
Ayrıca bu alınganlık da artık kabak tadı vermeye başladı. Her türlü şiddet çağrısını yapacaksınız, genel başkanınız sokağa çağırdığınız gözü dönmüş canilerce yaralanmış oğlu için sitem eden ve “Müslüman Kürtlerin yüzüne nasıl bakacaksınız” diyen bir Kürde dahi tahammül edemeyerek soluğu karakolda alacak, bütün yayın organlarınız 7-24 hükümet ve AK Parti için en ağır ithamlarda bulunacak, Kürt halkını düşmanlık duygusuyla zehirlemek üzere bir propaganda dili kullanacak, Kobani’yi açıktan Kürtlerin de devleti olan Türkiye’ye karşı açılmış bir cephe mesabesinde tutacaksınız ama yine siz demokrat, siz haklı, siz mağdur olacaksınız.
Siz niyeti bozdunuz!
Genel Başkanınız Selahattin Demirtaş, Başbakan Davutoğlu’na Ekim başında Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde kamu düzeninin sağlanması için kesin söz vermişti. Hatırladınız mı, bu sözden kısa bir süre sonra asayiş sorununu terör boyutuna taşımaktan çekinmediniz. Türkiye Kobani’den kaçan bütün Kürt soydaşlarına kapısını açtı, IŞİD’e karşı mücadelede ta en başında Barzani’ye silah yardımı yaptığını bizzat Barzani açıkladı, Peşmerge’nin Türkiye topraklarından geçişine izin verdi ama partiniz, medyanız, dağdaki ve Avrupa’daki unsurlarınız, yani topunuz Türkiye’nin IŞİD’e yardım ettiği yalanını çok uzun olduğunu öğrendiğimiz kollarınız sayesinde en ‘azılı-prestijli’ Batı yayın organlarında dolaşıma soktunuz. Yalanın bini bir para oldu propagandalarınız sayesinde.
Evet, siz niyeti bozdunuz! 2012 Newroz’unda Öcalan’dan gelen o mektubun müjdesiyle Bağlar Meydanı’nı dolduran Kürt halkı arakanızda değil artık. Selahattin Demirtaş’ı Cumhurbaşkanlığı seçimindeki birleştirici söyleminden dolayı destekleyen yüzde 9’luk kitle de arkanızda değil. Çünkü siz Kürt coğrafyasının ve Kürt demografisinin deryada damla sayılabilecek bir cüzünden kendi ulus devletinizi ve Kürt Jakobenizmini inşa etme hülyasına daldınız.
Böylece Kobani direnişinin de değerini azalttınız. Kobani’yi Türkiye’ye açılmış bir cepheye dönüştürmeye çalıştınız. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlerin de devleti olduğunu bildiğiniz halde, devletin en tepesince bu defalarca tekrarlandığı halde, demokratik hakların yanında yönetimle ilgili idari hakların da masaya geleceğini bildiğiniz halde, çözüm süreciyle ilgili yol haritası adım adım realize olduğu halde...
Yani ne demokratsınız, ne özgürlükçü, ne ekolojist, ne feminist ne de mağdur.
İyisi mi Aysel Tuğluk’u dinleyin ve CHP ile ittifak edin!
Olur olur, çok iyi olur...