Kürt meselesinin dönüşerek bugünlere kadar ulaşmasına dair yapılan yaygın tespitlerin başında, sorunun vesayet rejimi tarafından sadece güvenlik perspektifi ile ele alınması gelir. Bu tespit, sorunun önemli bir dinamiğine dikkat çekmek açısından doğrudur. Güvenlikçi perspektif ancak 2000’li yıllarda kırılarak yeni bir sayfa açılabildi. Bugünlerde tecrübe ettiğimiz durum ise sorunun paydaşı aktörlerin yeni döneme adaptasyon sancılarından ibaret.
Zira 2013 Çözüm Süreci sonrası, geride kalan yıllardan çok daha ilginç bir durumla karşı karşıya kaldık. Artık, devam etmekte olan adaptasyon sancılarını ete kemiğe büründüren siyasi ve sosyolojik bir röntgen var elimizde. Kobane, tam da bu noktada birçok çelişkiyi üzerinde barındıran bir gelişme. PKK’nın, gerek perspektifine ve yapısına gerek Çözüm Süreci’ne bakışına gerekse de Kürt milliyetçiliğinin bölgeye dair yaklaşımlarına ilişkin çelişkiler gizlenemez bir şekilde görünür oldu.
Kobane üzerinden ortaya çıkan tabloda ilk dikkat çeken unsur, yıllarca vesayet rejimini, yaşanmakta olan sorunu idrak etmek yerine güvenlikçi bir perspektife gömülmekle eleştirenlerin, neredeyse baştan sona güvenlikçi bir yaklaşıma ram olmuş durumda olması. Geçmişte ‘terörü yenmek’ üzerinden şekillenen yaklaşım, bugün Kobane ‘Kızıl Elması’ üzerinden zafer-yenilgi makasında tam anlamıyla güvenlikçi bir eksene oturmuş durumda.
Ortaya çıkan motto ile uğraşmak kolay değil. Zira her türlü farklı yaklaşım, ‘katliam, terör, varlık-yokluk, soykırım’ etrafında bezenmiş diskur tarafından ajitatif bir şekilde püskürtülüyor. Bu yetmiyormuş gibi, Suriye, Irak, Mısır ve Filistin günahlarını Kobane gibi konforlu ve görece küçük bir mesele üzerinden telafi etmeye çalışan bölgesel ve Batılı aktörlerin desteği de istemedikleri kadar meşruiyet sağlıyor. Lakin bütün bunların olması, sahadaki acı gerçekleri ortadan kaldırmıyor. Tıpkı ‘Anadolu’dan Görünüm’ün senelerce aktardığı ‘gerçeklerin’ sahteliği gibi.
Kobane merkezli güvenlikçi perspektifin kendisine açılan meşruiyet alanında, Suriye’de yaşanan trajediyi umursamaması, bölgenin grift sorunlarını duymaması, sahadaki gerçekleri görmemesi sürdürülebilir değildir. Bunu bir süre dahi olsa sürdürebilmelerinin tek yolu, Kobane’nin bugün olduğu gibi arafta kalmasına bağlı. Bu ise imkansız.
Kobane’nin bir “Kızıl Elma”ya dönüştürülmesi, aynı anda realiteden ve rasyonaliteden kopuşun önünü açıyor. Bu ise muhtemel bir hayal kırıklığını her geçen gün büyütüyor. Suriye gemisi batarken, kendisine güvertede kurtarılmış bölge peşine düşen bir akılla karşı karşıyayız. Yüzbinlerce insanın hayatını kaybettiği bir ortamda Kanton kurgusuna hapsolan bu yaklaşımın, Kobane’de kriz nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın ortaya kurucu bir siyaset koyması imkânsızdır.
Kürtlerin, hangi siyasal formda olursa olsun; Türkler, Araplar ve Farisilerle bir arada yaşamak durumunda olduğu gerçeğinden uzaklaşmanın maliyeti oldukça sorunlu bir Kürt yabancılaşması üretiyor. Körfez Savaşı sonrası başlayan, Irak’ın işgaliyle yükselişe geçen “yabancılaşma”, bölgenin en tabii unsuru olan Kürtleri, PKK marifetiyle hiç hak etmedikleri bir pozisyona hapsediyor.
Kobane ile yerleşen güvenlikçi perspektifin neticeleri ilk önce Türkiye’de hissedildi. Çözüm Süreci yara aldı. Aralık 2012’den beri ciddi siyasi riskleri üstlenerek sürdürülen süreç, toplumsal anlamda geçmişte görülmemiş düzeyde bir desteğe kavuşmuş, güven atmosferi ciddi anlamda tesis edilmişti. Mezkûr kırılmalar hâlâ tamir edilebilir düzeyde. Ama Ortadoğu denklemi içerisinde yaşanan kırılma, güvenlikçi ve bencil jeopolik yaklaşım fanatikçe sürdürüldüğü sürece, her geçen gün tamiri daha zor bir noktaya doğru ilerleniyor.
PKK kendi dünyasında dağdan ovaya inişi ya da silahsızlanmayı “dağdan Kobane ya da Cezire’ye iniş” şeklinde formüle ettiği sürece, içinden çıkamayacağı bir kısır döngüye gömülmeye devam edecek. Bu kısır döngünün IŞİD’in içine düştüğü tuzaktan fazlaca bir farkının olmadığı zamanla anlaşılacak. Şu an için tek fark, birinin devlet diğerinin kanton peşine düşmüş olması. Geniş ve kucaklayıcı, Baas rejimine karşı ortak bir alana gelinmediği sürece de kendi krizlerini büyütmeye devam edecekler.