Edebiyat klasiklerini okumanın, sinema klasiklerini izlemenin, müzik klasiklerini dinlemenin tam zamanı! Kitaplar, filmler ve müzikle dolu bir dinlenceden enerji yüklenmiş olarak çıkarsınız, sizi temin ederim!
Hiçbirimiz bütün klasikleri hatmetmemişizdir, eksikleri kapatma fırsatı ele geçince kaçırmamak lazım. Öte yandan yorgun zihinlerimizi tazelemek için klasiklerden iyi terapi mi bulunur? Bedeninizi denizin serinliğine, kaplıcanın şifalı sularına, bir ağacın gölgesine ya da büyüme hayalleri kurduğunuz evdeki yatağa bıraktığınızda hissettiğiniz gevşeme ve hafifleme duygusunu, bir klasiği okumaya / izlemeye başladıktan çok kısa bir süre sonra da hissedeceksiniz.
Beynimiz sırt kaslarımızdan daha yorgun ve gergin. 7/24 çalışıyor, kollar ve bacaklar gibi mola vermez hiç! Siz otururken de uyurken de o meşguldür! O kadar düşünmenin, kaygılanmanın, çalışıp üretmenin, bilincinizi ve rüyalarınızı kaybetmeyesiniz diye ağır sorumluluk üstlenmenin ikramiyesini hak etmiyor mu? Her gün sizi meşgul eden soruların arayıp da bulamadığınız cevaplarını, içinden çıkamadığınız problemlerin çözümlerini, tarihe ve geleceğe, insana ve topluma dair envai çeşit bilgiyi ve birikimi beyninize sanatın en yüksek estetik düzeyine ulaşmış yapıtlar aracılığıyla armağan edin!
Bazı kitapları ilk gençlik yıllarımızda okul kütüphanesinde okuyup, bazı filmleri gösterime girdiği dönemde sinemada, bir gece geç vakit televizyonda izleyip, bazı besteleri gittiğimiz bir klasik müzik konserinde, radyoda denk gelince dinleyip çoktan unutmuşuzdur neden zaman ötesi değere sahip olduklarını... Zihnimizde bıraktıkları izlerin üzerinden geçmenin, klasikleri bir de ‘bugünkü aklımızla’ ve ‘bugünün dünyasında’ değerlendirmenin yararını ve hazzını inkar edebilir misiniz?
Hep bezgin, dalgın, yılgın olmaktan yakınıp durduğumuz için özellikle “kafa dinleme”ye odaklanırız. Oysa ne çok satan romanlar, ne aksiyon filmleri, ne pop müzik “kafa dinletmez” insana. Bir süre hoşça vakit geçirtir, o kadar. Yüzeysel bir etki yaratır, ama geriye yine bir boşluk duygusu bırakacaktır. Şimdi nasıl oyalansam diye başka bir meşgale ararsınız. Dikkatimizi kendimizden ve gündelik hayhuydan uzaklaştırıp uzun vadede hayatımızı daha katlanılır ve daha değerli kılacak; adaletsizlik ve haksızlıklarla, yasaklar ve yalanlarla mücadele etme gücümüzü ve direncimizi daha yüksek tutacak; düşüncelerimizi daha derin meselelere yöneltip ilkeli olmamızı, muhakeme yeteneğimizi geliştirmemizi, kültürümüzü arttırıp, zevklerimizi inceltmemizi sağlayacak yapıtlara ihtiyaç duyarız. Farkında olmasak da duyarız! Klasikler bu yapıtların başında gelir ve çağdaş olanlarına göre “garantilidir”. Onca geçmişin ve insanın deneyiminden damıtılmıştır. Ama çok kaba ve haksız bir önyargı da damıtılmıştır aynı süzgeçten: Klasikler sıkıcıdır diye fısıldar şeytan kulağımıza. O koca koca Dostoyevksi ve Tolstoy ciltlerini mi devireceksin? Altında kalırsın! Illiada ve Odyssea’nın dizelerine kapılırsan boğulursun, otur “Troya”da Brad Pitt’i izle gözün gönlün açılsın! Itri dinlersen uyuklarsın, Vivaldi dinlersen için kıyılır, operalar çok bağırır, sen kalk oynamana bak pop şarkılarıyla! Angelopoulos, Tarkovski, Kiarostami, Ozu falan izlemeye kalk da alnını karışlayayım adam on dakika yürüyor bir şey olmuyor...
Siz şeytana uymayın, klasiklere gü-venin bu yaz. Hakiki dinlenceden, haki-ki eğlenceden mahrum bırakmayın kendinizi. Hem bağışıklık sistemimizi de güçlendirir klasikler. Savaş rüzgarları cayır cayır yakarken ortalığı Erich Maria Remarque’ın “Yaşamak Zamanı Ölmek Zamanı” okunmaz mı? Alain Resnais’nin “Hiroşima Sevgilim”i izlenmez mi? Beethoven’ın 9.Senfonisi’nin özellikle koral bölümüne kulak verilmez mi?