'Müthiş demokrat' KK Bey, 'demokratik mücadelesini sürdürmeye ve ülkeye demokrasiyi getirmeye kararlı'ymış.
Bu söz, KK Bey'in başkanlığını yaptığı siyasî hareketin '1930'lardaki devrim anlayışı'nı yansıtıyor. O zamanlar, yapılan dayatmalar, baskılar, zorlamalar, zulümler, 'inkilap' / devrim' diye ve de, 'halka rağmen, halk için.' diye anlatılırdı. Sistemin başındaki kişi de Avrupa'daki medya organlarında 'demokrat diktatör.' diye övülürdü.
KK Bey de, 'hiçbir şey bilmeyen câhil köylülerin, seçimlerde kendilerine oy vermediği'nden yakınmış. Ve o kitlelerin verdiği oylar demokrasi tarifinin dışında kalıyor olmalı ki, KK Bey, seviyeyi iyice düşürmüş.
Hani, 'Benim ve partimin, Erdoğan'a yüzde 52 oy veren halka itimadı, kalmamıştır; halkın yarısından fazlanın bana oy vereceği yeni bir halk lâzım.' dese daha mertçe beyan etmiş olurdu, merâmını.
"Bize oy veren 25 milyon aşkın vatandaşımızla aynı duygularla sandığa gittik. Ülkemize demokrasiye getirecektik, beklediğimizi alamadık. Açıkça ifade etmek gerekirse kazanamadık. Arkasından elbette eleştiriler gelecekti, saygıyla karşılıyorum. Ama kalemi eline alıp da önyargıyla hareket edenlerin gazeteciliğini sorgulamak da benim görevimdir.(...)Bundan sonra da vazgeçmeyeceğiz, inançla kararlılıkla yola devam edeceğiz. Bu ülkeye demokrasiyi gerçek anlamda getirmek için yolumuza devam edeceğiz. (...) Oy veren vatandaşlarımızla aynı duygular ve aynı hüzünleri yaşıyoruz. Çünkü hedefimiz amacımız birdi. Bu ülkeye bütün güzellikleri getirmek istiyorduk. Sakın bu bizi umutsuzluğa dönüştürmesin. İnsanlık tarihi zulümle -zâlime karşı mücadele tarihidir. Bu ülkede o mücadelenin mihenk taşı, CHP'dir. (...) Yeni kazanacağımız gençlerle kadınlarla 25 milyonu 30 milyon yapmakla demokratik yollarla benim boynumun borcudur. (...) Biz değişeceğiz, yenileneceğiz ve güçleneceğiz. Memleketin bu yalan siyasetine olmasına asla izin vermeyeceğiz. (...) Hiçbir zalime diz çökmedik çökmeyeceğiz. (...) Ben bir genel başkan olarak partimin sadece bugünü ve yakın geleceğini değil uzun hedefli yapısını düşünüyorum. Gemiyi sağlam limana götürmek yine kaptanın görevidir. Gemiyi sağlam limana götüreceğimi herkes bilsin.
Ben önderimiz partimizin ve devletimizin kurucusunun (...) koltuğunda oturuyorum.
(...) Şimdi köklü bir çınarın altında yeni filizler ve yeni kadrolarıyla mücadelemize omuz veren vatandaşlarımızla devam edeceğiz. (...) Bu çınarı büyüteceğiz. (...) Söz konusu vatansa gerisi teferruattır. Değişimin önünü mutlaka açacağım. Mücadelelerin sonunda kimse merak etmesin mutlaka kazanacağız.'
Evet, 'müthiş demokrat' KK Bey'in konuşmasının böylece özetleyebildim. Defalarca girdiği her seçimden yenik çıkan ve bir siyasetçinin sözünü ettiği 'demokrasi' uygulamasında liderler hemen istifa ederler.
Ama bu KK Bey'in öyle, istifa etmek diye bir niyeti yok. Halbuki, ağırbaşlılık içinde yenilgiyi kabul etse ve halkın, kendisinin 100 yıllık partisine, on yıllardır, niçin yüzde 25'ten fazla oy vermediğini anlamaya çalışsaydı; başında bulunduğu partinin temel ilkelerinin bu milletinin bünyesince kabul edilmediğini anlar ve hem kendisine, hem de ülkeye iyilik yapmış olurdu..
*
Bu arada, bu siyasî konu dışında, iki konuya da kısaca değinmeliyim:
NOT:
1- Dün sabah, Fatih'te ikamet eden veya faaliyet merkezi olarak STK (sivil toplum kuruluşları) temsilcilerinden 30'a yakın bir grupla birlikte Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan'ın Topkapı'daki Belediye Tesisleri'nde verdiği ve 4,5 saat kadar süren bir kahvaltılı sohbetindeydik. Camiamızın yakından tanıdığı Şemseddin Özdemir, Kâzım Sağlam, Dr. Ahmed Özdemir, Ayhan Küçük, Osman Atalay, İlyas Dönmez, Av. Muharrem Balcı, Yayıncı Mehmed Kılıç, Kültür Bakanlığı'ndan Yûsuf Şahin ve başka bir Bakanlığın danışmanlarından Hasan Zer vs. isimler göze çarpıyordu.
Bir mühendis olan Ergün Bey, Fatih Belediyesi'nin çalışmaları hakkında etraflıca mâlûmat verdi.
Ergün Bey'in, 3,5 yıl içinde Fatih'e kazandırdığı dev kütüphanelerin sayısı 15'i buldu. Bu kütüphanelere kayıtlı olan gençlerin sayısı 180 bini geçiyormuş. Günlük ortalama olarak 40-45 bin civarında gençler de bu kütüphanelere geliyorlar ve ders çalışıyorlar, bilgisayar ve internet imkânlarından faydalanıyorlar. Ayrıca, öğrencilere 24 saat boyu, çay, kek ve ayrıca belli saatlerde çorba sunuluyor.
Ergün Bey, tabiatiyle, Fatih'in Haliç'e bakan tarafındaki Ayvansaray, Balat, Süleymaniye çevresi, Küçük Pazar ve Marmara'ya bakan taraflarında, Küçük Ayasofya, Kumkapı, Samatya ve Yedikule semtlerindeki düzenleme ve planlara dair de bilgiler verdi. Ve katılımcıların her birisinin de eleştirilerini, görüş ve tavsiyelerini dinledi. Nezaket kuralları içinde olunca, eleştirilerin söyleyenler ve dinleyenler için ne kadar ufuk açıcı olduğu kendisini gösteriyordu.
Ergün Bey, bizi daha sonra Vatan Caddesi'nden, Surdibi içerisinden Edirnekapı- Mihrimah Sultan Camii'ne giden yolun hemen sağında, 3 senedir yapımı devam edip yeni açılan muazzam bir kültür merkezi olan Neslişah Sultan Tesisleri'ne götürdü. Oradan da yine Sur içinden, Yedikule'ye doğru uzanan bölgedeki ve eskiden insanların geçmeye cesaret edemedikleri mezbeleliklerin yerinde düzenlenmiş yemyeşil parklara ve dinlenme tesislerini gezdirdi.
Bize de, teşekkür etmek ve 'Allah, hayırlı hizmetlerde muvaffak eyleye.' demek düştü.
*
2- Geçen Pazar sabahı, Üsküdar- Kısıklı- Bulgurlu semtindeki Mâverâ Eğitim ve Sağlık hizmetleri Vakfı'nın 10. Yıldönümü dolayısıyla yapılan kahvaltılı sohbete de değinmeliyim. Vakf'ın yöneticisi Mehmed Koca Bey, Mâverâ Vakfı'nın 10 yıllık çalışmalarının bir hulâsasını sundu. Mehmed Bey'in, kendisini bu sahaya heyecanını duyarak adamış bir hizmet eri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu arada bilhassa belirtmeliyim ki, her iki sohbet ve tanıtım toplantısında da sunulan kahvaltıların son derece sâde ve Müslüman hassasiyetine yakışır muhtevâda olduğunu bilhassa belirtmeliyim.
80-100 kadar davetlinin çoğu üniversitelerde öğretim üyesi veya kendi sahalarında isim yapmış ve camiamızın münevver isimleriydi denilse yeriydi. Bu isimlerden birçoğu da bu Vakf'ın çalışmalarının daha verimli hale gelmesi için teklif ve görüşlerini dile getirdiler.
Hindistan Müslümanlarından şair İlâhabadî'nin, bir şiirinde anlattığı mânâyı hatırladım: 'Bugün, asırlardır mumyalı vücudlarıyla, müstekreh şekilde yatan Firâvun'lar, akıllı olsaydı, dev piramidler yaptıracaklarına, insanları kendi istedikleri şekilde yetiştirmek için eğitime önem verirlerdi.'
Ama bunu söylerken, günümüz firavunlarının hem mumyadan, hem de eğitimden vazgeçmediklerini görüyoruz ve heykelleri de cabası.
Mehmed Âkif ne demişti:
'Evet, bütün beşerin hakkıdır beqa emeli,
Lâkin, bunu ne taştan, ne de leşten beklemeli!.'
*
*