Tünelin ucundaki ışık parlak hale geldikçe sürece dönük muhalefet de hırçınlaşıyor. İçinde birden fazla zıt kutbu barındıran CHP yalpalıyor, daha yekpâre olan MHP’deyse söylem yıpratıcı olmaktan kahredici olmaya doğru yol alıyor...
Neden acaba?
Sürecin bir ucunda devletin birimleriyle İmralı’da görüşen Abdullah Öcalan var. ‘Kandil’ denilen eli silâhlı militanlar ile PKK örgütünün Avrupa’daki uzantıları İmralı’dan gelen talimatlara uyacakları mesajını veriyorlar. Kandil hiyerarşisinin en tepesinde bulunan kişinin KCK lideri olduğu da unutulmasın...
Görünenin özeti şu: Örgütü kuran ve silâhlı mücadeleyle ülkenin başını ağrıtan Öcalan, PKK’nın ilk eyleminden yaklaşık 30 yıl sonra, silâhlı mücadeleye son verme iradesini hayata geçiriyor... Adına silâhlı çatışma sürdürenler, o istediği için silâhlı mücadeleden vazgeçeceğe benziyor.
Türkiye’nin demokratikleşmesine paralel olarak dünya konjonktüründe kazandığı değer, silâhın değil siyasetin daha etkili olabileceği bir zemin oluşturdu. Kürt siyaseti bu yeni gelişmeye ayak uydurma çabasında.
Aslında bu noktaya Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye iade edilmesinden (16 Şubat 1999) hemen sonra gelebilirdik. Öcalan’ın tesliminden iki ay sonra gidilen seçimden (18 Nisan) DSP ile birlikte MHP başarılı çıkmıştı; bu iki partinin güdümünde kurulan üçlü koalisyon hükümeti (görevlendirme 3 Mayıs, hükümetin kurulması 28 Mayıs), Öcalan’ın dönüş yolunda sarf ettiği ve yargılanması sırasında da tekrarladığı “Ülkeme hizmete hazırım” mesajını eyleme geçirebilseydi...
Teslimatı yapanların şartlarına uydu üçlü koalisyon, Öcalan’ı idam etmedi; ancak ‘hizmet’ ile kast edilen yöntemi de denemedi.
Üçlü koalisyon bunu denese ve İmralı’da askerlerin yürüttüğü görüşmeleri ‘barış’ tesisi amacıyla kullansaydı, terör çok önceden tarihe karışabilirdi. Eğer bu yapılabilseydi, son 15 yıl içerisinde terör eliyle kaybedilen insanlarımızı, alınan silâh ve teçhizat yüzünden sokağa atılan değerli kaynaklarımızı korumuş olurduk...
DSP ile MHP bu fırsatı değerlendirmedi.
En yukarıda sorduğum “CHP ve MHP’nin bugün neden sürece köstek oldukları” sorusu bu arka-planda anlama kavuşuyor. MHP yine bildiğimiz MHP; DSP ise eridi ve kadrolarıyla tabanı bugün CHP’de temsil ediliyor. Dolayısıyla, 1999’da benimsedikleri siyasi tavrı bugün de sürdürüyor bu iki çizgi...
Sonucu son 30 yılda 40 bin insanın hayatını kaybetmesine, yüzmilyarlarca dolarla ifade edilen maddi zarar faturasına yol açan siyasi tavrı...
1999 ile 2013 arasında paralellikler kurulması ve faturanın hatırlatılması siyasileri kızdırıyor, biliyorum. Fakat gerçek bu. İmralı’da yatan Öcalan’ın ‘hizmet’ mesajı istikametinde benimsenecek yöntemlerle sorunu çözme aklını o dönemde gösterseydi üçlü hükümet, sonuç daha kolay alınabilirdi. Liderinin yakalanmasıyla şaşkınlığa düşmüş, verdiği mesajları kavramakta zorlanan, bölünmeye yüz tutmuş bir örgüt görüntüsündeydi PKK; militanları henüz Kandil’i üs olarak bellememişti.
İktidardaki Ak Parti DSP ile MHP’nin 15 yıl önce kaçırdığı büyük fırsatı bugün değerlendiriyor ve İmralı eksenli ‘barış’ arayışıyla çözüme ulaşmaya çalışıyor.
Muhalefetse... Bildiğini okuyor.