IŞİD’in terörünü konuşalım ve ona karşı savaş yürütelim, itirazım yok. Hatta uluslararası koalisyonlar da oluşturulsun. Ama o arada azıcık da, şu Kobani kalkışması ile yaşananlara bakalım derim.
Ben zaman zaman PKK’nın Douğu-Güneydoğu’da Kızıl Kmer benzeri bir yapı kurmaya yöneldiğini yazmışımdır.
Nedir Kızıl Kmerler? İşte Vikipedi’ye giren kısa Kızıl Kmer tanımı:
Kamboçya’da gerilla savaşıyla iktidarı ele geçirerek 1975-79 arasında ülkeyi yöneten Maocu çizgideki radikal komünist hareket. Hareketin kurucusu ve önderi Pol Pot’tur. 1967’de, Kamboçya Komünist Partisi’nin silahlı kolu olarak kurulduğu kabul edilir. Yaklaşık olarak 2 milyon insanın ölümünden sorumlu tutulmaktadırlar.
Bu tanım Kızıl Kmerlerin 2 milyon insanı katlettiğini bildiriyor da, o ölümlerin hangi vahşet niteliği arz ettiğini ortaya koymuyor. Gerçekte ne yaptı Kızıl Kmerler? Ölüm tarlaları oluşturdu. Onun filmi çekilmiş. Öldürmüşler, tatmin olmamış yakmışlar, yine tatmin olmamış cesetleri asmışlar ve yine tatmin olmayıp, yakılan ve asılan cesetleri dövmüşler... Kızıl Kmer bu. İnsan canavarlaşmasın bir kere, değme canavar onun vahşet standardını yakalayamaz.
Şimdi annelerin “Bir kurt koyuna bunu yapmaz” dedikleri şu hikayeyi okuyun:
“Yasin Börü (16), Hasan Gökgöz (25) ve Hüseyin Dakak (19) Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde Kurban Bayramı’nın son günü fakirlere kurban eti dağıtmak için evden çıkmışlar. Muhtemel ki Hüda - Par çevresinden olan ve bu özellikleri bilinen bu üç genç bir anda kendilerini Kobani gösterileri düzenleyen grubun içinde buluyorlar. Anında saldırıya uğruyorlar. Bir binaya sığınıyorlar. Binadakiler, gençleri sokağa ihbar ediyor ve eve militanlar doluyor. Üs tüste gelen bıçak darbeleri ile gençler yere yığılıyor. Bir gencin sırt bölgesinde 50/ bıçak darbesi tespit ediliyor. Sonra üçüncü kattan aşağı atıyorlar. Sonra üzerine benzin döküp yakıyor ve üstünden araba geçiriyorlar. Hüseyin Dakak’ın başı taşla ezilmiş, tanınmaz haldeler... Börü ailesi, 16 yaşındaki Yasin’in cesedini ayağındaki beninden teşhis edebiliyor.
Görgü tanıklarının ifadesine göre, çocuklara işkence yapılırken balkondan seyreden kadınlar zılgıt çekerek, ‘Yakın bunları’ demiş.
Evet, insan canavarlaşmasın bir kere, değme canavar onun vahşet standardını yakalayamaz.
Bunlar, insana yapılanlar.
Ya kütüphanelere, müzelere, okullara, işyerlerine yapılanlara ne demeli?
Ya ambulansların üzerine atılan molotof kokteyllerine ne demeli?
Ve, ya, yanan müzeyi söndürmesi için davet edilen itfaiyeye izin vermeyen belediye başkanına ne demeli?
Ortada, acil teşhis konulması gereken ve tabii ki acil tedbir alınması gereken son derece hastalıklı bir durum var.
Dağdakilerden öte bir vahşet birikimi.
“Fırtına gençlik” deyip hani biraz müsamaha içine çekilebilecek bir durumdan söz etmiyoruz.
Bu tam bir Kızıl Kmer psikolojisidir ve en az IŞİD kadar müdahaleyi gerektiren bir vahşet tortusu söz konusudur.
Ortada etnik bir öfkeden de öte bir hastalık vardır. Bu vahşet ortamında hedef seçilenlerin belki de tamamı, Kürttür. Yani bu Kızıl Kmer operasyonu maksadına ulaşırsa, orada, sadece Türkler, sadece devletin askeri, polisi, vs’si değil, doğrudan doğruya Kürtlerin bir kısmı hedef seçilecektir. İdeolojik farklılık içinde misin, boyun eğmediğin mi anlaşıldı, düşmansın, yok edilmeye layıksın.
Şimdi, bu kangrenleşmiş bir sorundur ve tabii ki, devletin, tüm vatandaşların yaşama hakkını savunma noktasında soruna acil olarak eğilmesi zarureti vardır. Devlet, bu sorunun tüm derinliğini görmek ve tedbir almak sorumluluğundadır.
Ama bence iş, sadece devlet sorumluluğu ile bitmiyor. Ben mesela HDP’den, mesela Öcalan’dan, mesela hatta Kandil’den “Biz bu değiliz, böyle bir vahşeti onaylamıyoruz, bu vahşeti icra edenleri lanetliyoruz, bunun içinde provokasyon var vs.” gibi bir çıkış yapmasını beklerdim.
Sustular, hatta, bu vahşet güruhunun varlığını bir tür şantaja dönüştürüp “Bizim taleplerimizi dikkate almazsanız, işte bu fırtına gençlik geliyor” gibi bir söyleme yöneldiler.
Utanç verici bir durum bu.
Bu güruh, onları da yiyecektir. Daha şimdiden bu güruhun Öcalan’ı bile sollayabileceğinden söz ediliyor. Rüzgar ekerseniz fırtına biçersiniz. Beni anlamayabilirsiniz ama bari Altan Tan’ı anlayın. İçinizden bir yiğit çıksın ve o çılgın güruhun önüne dikilip “Ne yapıyorsunuz, bu canavarlıktır” desin.
Biz şimdi şunu görüyoruz: Bizde IŞİD yok, bizde KCK’nın yeraltı örgütlenmesi var, IŞİD kadar canavar, belki daha da ötesi.