“…Dönem kızgın demiri soğutma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemidir... Türkiye ittifakı dönemidir..” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 31 Mart sonrası dönemi tanımlamak için kullandığı bu ifadeler son derece önemlidir… Özellikle seçim kampanyası sırasında elbette farklı siyasi partiler ittifaklar kurdular. Ve bu ittifaklar bir söylem geliştirdiler. Ama artık seçimler geride kaldı. Şimdi, kampanya döneminde kim ne söylemiş olursa olsun, ‘ülkenin bekası’ ortak paydasında bir araya gelme vaktidir. Lider buna; “Türkiye İttifakı” diyor. 82 milyonu kucaklayan bir büyük ittifak. Kalbi vatan, millet, memleket diye çarpan kim varsa bu ittifakın doğal bir bileşeni. Bakın aynı çağrıyı dün Kemal Kılıçdaroğlu da yaptı. “Milli konularda ittifak etmek zorundayız” dedi. Bu ortak aklın kıymetini bilip anlamsız kavgalarla enerjimizi tüketmeyelim. Şimdi herkes toplumsal uzlaşma için üzerine ne düşerse yapmalı. Kısır çekişmeleri bir kenara bırakıp memleket için taşın altına elini koymalı. Her nerede olursa olsun herkesin üzerine düşen budur...
Belediye seçimlerinin 16 Nisan’la ne alakası var?
CHP medyası, seçim kampanyası boyunca ısrarla, 31 Mart’ın sonuçlarına göre Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, hatta Cumhurbaşkanlığı sistemi referandumunun bile tartışmaya açılabileceğini yazdı durdu. Fakat ilginçtir, CHP idarecilerinden bu yönde bir söylem hiç duymadık. Bakın daha dün Hande Fırat’a konuştu Kılıçdaroğlu. Özetle ‘önümüze bakalım’ mesajı verdi.Peki CHP’nin genel başkanı bile bir meşruiyet tartışmasını ‘yersiz’ bulduğunu söylerken, bazı AK Partililerin ‘garip’ çıkışlarını nereye oturtmak lazım? Mesela Selçuk Özdağ. Herhalde siyaseten geldiği noktayı Erdoğan’a borçlu olduğunu söylersek yanlış olmaz. Zira Büyük Birlik Partisi’ndeyken hayal bile edemeyeceği noktalara geldi AK Parti’de. Ve şimdi çıkmış birilerinin 16 Nisan sürecini gayr-ı meşru ilan etmesine olanak sağlayacak argümanlar üretiyor. Neden peki? Şimdi kimse sormayacak mı neden böyle oldu diye? Sayın Özdağ da bilsin ki 16 Nisan bu milletin iradesiyle tamamlanmış bir süreçtir. 16 Nisan’a göre partiler Cumhurbaşkanı adayları çıkarıp seçime soktular. Yani AK Parti de, CHP de, HDP de, İyi Parti de Vatan Partisi de sonuçları ‘meşru’ görerek yeni sistemle yarışa girdi. Erdoğan’ın en yakın rakibi CHP’nin adayı Muharrem İnce, seçim gecesi ‘adam kazandı’ diyerek sonuçların meşruiyetini ilk ilan eden isim oldu. Şimdi sormazlar mı adama Selçuk Özdağ’a ne oluyor diye?
Beka bir seçim kampanyası malzemesi değildi
31 Mart’ı geride bıraktık. Ama hayat devam ediyor. Bazıları AK Parti ve MHP lider ve sözcülerinin meydanlarda gündeme getirdiği ‘beka’ tartışmasının dönemlik bir şey olduğunu zannediyor olmalı. Oysa değil. Beka denilen kavram, seçimler sırasında ortaya atılmış ucuz bir tribün sloganı değildi. Daha dün 4 vatan evlâdını şehit verdik. Bu kahramanlara ateş eden aşağılık, alçak, kalleş, cani terör örgütünü, ‘özgürlük savaşçısı’ olarak gören kravatlı teröristler, şimdi seçim diyeti olarak CHP’li belediyelerden kadrolar almaya başladı. Bakın eğri oturalım doğru konuşalım. Seçim sürecinde ne yaşanmış olursa olsun. Kime ne söz vermiş olursanız olun. Bakın yapmayın bunu. Bu memleket bizim. Burası bizim son vatanımız. Emperyalistlerin kucağındaki o aşağılık terör örgütünün bu kadar kök salmasına lütfen izin vermeyin. Seçimlerde ne söz vermiş olursanız olun. O sözleri tutmadığınızda size gelecek her türlü saldırıya karşı bu millet 82 milyon tek yürek olacaktır. “Onlar da bilecek ki HDP oylarıyla kazanmışlardır seçimleri” diyen PKK’nın sözcüsü siyonistlerin uşağı Sezai Temelli’nin arkasına aldığı dağ baronları adına size şantaj yapmasına izin vermeyin. Kahraman evlâtlarımız aşkına.