Berlin Film Festivali Forum bölümünde dünya prömiyerini yapan Kumun Tadı, atmosfer yaratmadaki başarısı ve insan kaçakçılığı temasıyla dikkat çekiyor.
İstanbul Boğazı’nın Karadeniz’e açıldığı yerde 4 Kasım’da bir mülteci teknesi battı... İçinde 43 kişi bulunduğu tahmin ediliyor. 24 kişinin cansız bedenleri çıkarıldı denizden, altı kişi de sağ olarak kurtarıldı. Sinemalarımızda bu hafta gösterime giren Kumun Tadı, genellikle Ege kıyılarında sık yaşanan bu trajedilerden birine değiniyor. Berlin Film Festivali Forum bölümünde dünya prömiyerini yapan film, Karadeniz kıyısında insan kaçakçılığı yapan bir çeteye çalışan Hamit’in ekseninde olduğu bir öykü anlatıyor. Bir grup mültecinin orman içindeki bir odun kömürü işletmesinin ahırındaki korkulu bekleyişi de filmde yer alıyor.
Bununla birlikte Kumun Tadı toplumsal gerçekçi, özellikle mülteci sorununu ele alan bir film değil. Olayı ikinci plana çekip Hamit’in yanı sıra, yurt dışından o bölgeye araştırma yapmaya gelmiş botanikçi Denise ve Hamit’in kaçakçı ve kömürcü patronu Ali’nin genç elemanı Mehmet’in ilişkileri üzerinden sınıra dayanma, köşeye sıkışma, çıkış bulamama, yalnızlık temalarını işliyor. Karakter odaklı, karakterin ruh haliyle ilintili bir atmosfer yaratmaya öncelik veren Kumun Tadı, bunun için mekanı ve hava durumunu kullanan bir film. Rüzgar, günışığını geçirmeyen bulutlar, yağmur; Karadeniz kıyısının hırçın dalgaları; Denise’in bitki örnekleri topladığı sulak alanlar; ormanın yoğun bitki örtüsü; o ıslak, taze dalların kömürleştirilmesi; odun kömürü üretilen çiftlikten sürekli yükselen duman; ineklerin masumiyeti ve edilgenlikleri; böceklerin kadraja girmesi filmin yoğun biçimde atmosferik olmasını sağlıyor. Mültecilerin çileli bekleyişi gerilim yaratmaya, Hamit ile birlikte çalıştığı kişiler arasındaki adı konmayan anlaşmazlıkla birleşip karmaşık ruh halini yansıtmaya hizmet ediyor. Melisa Önel, ilk uzun metrajlı filminde görsel bir estetik yaratmaya özen göstermiş. Bir dil oluşturma çabası içinde bulunduğunu vurguluyor. Filmin kabus/ takip sahneleri karanlıkta, gözle zor seçilecek biçimde çekilmiş. Gündüz çekimlerini bile en kısık diyaframla yapan Fransız yönetmen Philip Grandrieux’yü referans gösterebileceğimiz bir tarzı tercih etmiş, Önel. Kumun Tadı’nın ses tasarımı da bu atmosferi yaratmanın önemli ögelerinden biri. Erdem Helvacıoğlu’nun etkileyici müziği ortam sesleriyle harmanlanıyor.
Filmin lirik altmetnindeki temaların ve karakterler arasındaki ilişkilerin somut biçimde hissedilememesi, fazlasıyla izleyicinin düşgücüne bırakılıp tanımlanmayı/ tamamlanmayı beklemesi pürüz çıkarıyor. Örneğin Hamit ile Denise’in gönül macerası, Hamit’i bu açmaza sürükleyen geçmişinin muğlaklığı, patron Ali’nin aslında kim ve ne olduğu, Mehmet’in bu denklemdeki rolü vb. filmin açık seçik anlatmadığı, izleyiciden yazmasını beklediği bir öykü... (Ki şahsen benim için filmi bittikten sonra da zihnimde devam ettiren bir nitelik, ama anlatı açısından zaaf gibi de algılanıyor.) Muhtemelen bu durum senaryo ile kurgu masasından çıkan film arasında epey bir değişiklik olmasından kaynaklanıyordur; çünkü bazı sahneler, Denise’in yalnız oldukları, havada kalıyor sanki, filmde yer almasa da olurmuş gibi bir kopma yaşatıyor izleyiciye. Tansiyonu düşürüyor...
Kumun Tadı, şiirsel adının anlamını pekiştiren etkileyici bir finale ulaşıyor. Bir yanıyla ayak basılan toprağın bittiği yeri, yani dünyanın sonunu temsil eden korkutucu bir imge, bir yanıyla da uçsuz bucaksız, ötesinde yeni topraklar, yeni bir hayat vaat eden denizin-sonsuzluğun başlangıcının simgesi olan deniz kıyısı metaforunu kullanmadaki başarısını perçinliyor. Kumun Tadı, kıyıdan açılmaya cesaret eden bir ilk film olarak ilgiyi hak ediyor.
Koçyiğit Paris’te onur konuğu
SRP İstanbul, Türk sinemasının 100. yılı nedeniyle Fransa’da bir dizi etkinlik düzenliyor. “Paris’te Türk Sinemasıyla Randevu” adı altındaki etkinlikler kapsamında, Ömer Lütfi Akad’ın yönettiği Gelin filmi sinemaseverlerle yeniden buluşurken, Türk sinemasının dev isimlerinden Hülya Koçyiğit onur konuğu olacak. Etkinlikler, Champs Elysees bulvarındaki UGC Normandie sinemasında 28 Kasım-30 Kasım günleri arasında yapılacak.
İtalyan Sineması İstanbul’da,
İstanbul İtalyan Kültür Merkezi ve Istituto Luce Cinecittà tarafından İtalya Büyükelçiliği ve İstanbul İtalya Başkonsolosluğu desteğiyle beş yıldır düzenlenen İtalyan Sinemasıyla Randevu etkinliği, bu yıl 28 Kasım’da başlıyor. Açılış, CineMajestik’te Türkiye’de ilk kez gösterilecek olan yönetmen Edoardo Winspeare’in Tanrının Merhameti filmiyle yapılacak. Gösterime bir Ferzan Özpetek filmiyle adını duyuran oyuncu Barbara De Matteis de katılacak.
Künye
Yönetmen: Melisa Önel Senarist: Feride Çiçekoğlu Oyuncular: Timuçin Esen, Mira Furlan, Ahmet Rıfat Şungar, Mustafa Uzunyılmaz, Sanem Öge, Edanur Tekin, Hakan Karsak, Selen Uçer Tür: Dram Yapım: 2014, Türkiye, 90 dakika